Mervâ Babacan

Erik Ağacı

Okuma süresi: 2 dakika

Üzeri naylonla örtülmüş tahta ayakkabılıktan kara lastiklerini aldı, önüne koydu. Giymeden şöyle bir baktı. Yanları açılmış, içindeki tabanlıkları iyice kalkmıştı. Yenisini almalı diye düşündü sonra vazgeçti. Çok da lazım değildi. Ayağına geçirdi. Merdivenleri yavaş yavaş indi. İnerken merdivenin demir  korkuluklarını eliyle kavradı. 

Aşağı inince etrafa bakındı. Güneş yeni yeni yüzünü gösterirken sokakta kimseler yoktu. Merdivenin başına asılı duran bastonu aldı. Ne zamandır onsuz yürüyemiyordu. Sakin adımlarla arka bahçeye doğru ilerledi. Sağ tarafında kalan samanlığa gelince durakladı. Penceresinden içeri göz attı. Bu sene saman da buğday da çoktu maşallah. Bir kısmını koymuş kalanını satmıştı. Şükretti içinden. Doğruldu ve devam etti yoluna.

Ahırın açık kapısından içeriyi görebiliyordu. Yavaş ve sakin adımlarla ahıra yöneldi. Girer girmez büyük bir sofa dikkat çekerdi. Evet ahırın sofasıydı burası. Kışlık odunlar özenle yığılmış, yakılma sıralarını beklerlerdi. Duvarlarda boydan boya raflar alet edevatla doluydu. Bir bölümünde yemler, bir bölümünde hayvanlar için ilaçlar vardı. Görünüşteki bu düzenlilik detaya inince karmaşıklığı doğuruyordu. Her yaz baştan aşağı elden geçirilmesine rağmen bir şekilde bu görünmez karmaşıklığına geri dönüyordu. Adam bu “düzenli düzensizliğin” arasından ilerlerken ayağı yerdeki tahraya takıldı. Onun oraya nasıl geldiğini düşündü. Sonra bir gün evvel çalıları doğramak için kapı önüne çıkardığını, tam bir iki çalıyı henüz doğramışken çok uzak bir köyden gelen ahbabının sesiyle tahrayı ahırın açık kapısından içeri attığını hatırladı.

Delikanlılık zamanlarından arkadaşıydı gelen. Neredeyse altmış senedir tanıyorlardı birbirlerini. Dile kolay. Bir patos zamanı tarlada başlayan dostluk bu zamana değin bozulmadan, yıpranmadan gelebilmişti. Evlilikler, çocuklar, hayat telaşesi derken buluşmalar en azından her cuma ilçenin pazar günü mutat devam etmişti. Ya çarşıda buluşup cumayı hayırlı eyler, birer fincan kahvenin hatırına yarenlik ederler veyahut evde aynı sofraya kaşık sallarlardı. Yılların bozulmayan geleneği idi bu. Doğumlar, ölümler, bayramlar seyranlar derken ziyaretler özelleşir, böylelikle cuma gününün dışına çıkılmış olurdu. Dün de o günlerden biriydi işte. Hasta olduğunu duyan ahbabı, elinde bir koca tepsi baklava ile çıkagelmişti. Yanında kimsecikler yoktu. Hatta onu böyle bahçede bir şeylerle uğraşırken görünce hem sevinmiş hem de ayaklanmasına kızmıştı. Gelirken onu hasta yatağında bulacağını sanıyordu. Öyle olmadı. Adam elindeki tahrayı gelişigüzel ahırın sofasına fırlatmış, misafirini karşılamak için bahçe kapısına doğru ilerlemişti. Böylece tahra orada unutulmuş, dünden beri de onu kaldıran olmamıştı.

Eğilip onu yerden almak zor gelince şöyle bastonuyla köşeye iteledi. Yavaş adımlarla ahıra doğru giderken son anda vazgeçip sofanın bahçeye açılan kapısına doğru hamle yaptı.  Paslanmış demir yığını kapı ağır bir sesle, sakince açıldı. Adam bunu duymadı bile. Kapı eşiğini geçince başını kaldırıp alelade bahçeye bakıverdi. O kısacık zamanda gözü bir ağacı okşadı geçti. Bildi önce nereye gideceğini. Ayağındaki lastikler bahçenin yumuşak zeminini ezdi. Bastonu çoğu zaman toprağa battı. Henüz bir kaç adım ilerlemişti ki birden durdu. Boncuk boncuk olmuş alnındaki terleri kolunun tersiyle sildi. Soluklandı böylece. Oturmak için niyetlendiyse de vazgeçti. Az evvel gözünün okşadığı ağaca baktı ve devam etti. Cızıların arasından bata çıka gitti. 

Nihayet ağacın gölgesine ulaşınca kendini toprağa bırakıverdi. Sırtını ağaca dayadı. Gözlerini kapattı. Dinlenme yeriydi burası. Bu bahçeye dikilen ilk ağaç. İlk sevgiyle sulanan. İlk büyümesi, büyüyüp meyve vermesi için gözüne bakılan. Yaşlı bir mürdüm eriği bu. Artık son zamanlarını yaşamakta. Adam ne vakit sıkılsa, bunalsa gelir altında oturur, düşünür, dinlenir, dibine düşmüş olgunlarından bir iki yer. Dalından koparamaz asla. Kıyamaz. Yine öyle oldu. Geldi, oturdu, gözlerini kapattı, sonra  açıp toprağın üstünde gezdirdi. Kendisine en yakın olanı aldı, eliyle temizledi. Ağzına yayılan rayiha onu yeniden mutlu etti. Kim bilir kaç defa oturduğu bu ağacın altı, onu bir kere daha misafir eder miydi bilemedi…

One thought on “Erik Ağacı

  • Hll

    Irgat zamanı başlayan bir ahbaplık
    Kuvvetler yerinde gençlik, delikanlılık

    Dünya telâşı, geçim derdi ve evlilik
    Derken geçti vakit size kalan yarenlik

    Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Captcha *Time limit exceeded. Please complete the captcha once again.