BİLGİ İLE zan ARASINDA YA DA “değilmiş İŞTE!”
ϡ 07.07… Hilmi Evden Ayrılır
“Yine başını alıp nereye gidiyorsun Hilmi?”
“Susmaya hanım. Biraz susup geleceğim!”
ϡ 07.17… Hilmi Kendi Kendine Konuşur
“İnsan özlüyor Kadir!
Geçmişe kaçmak istiyor. Sonra orada uyuya kalıp kadim dostlarla uyanmak işte.
Bana sözün olsun Kadir!
Hani canın uzaklara..çok uzaklara gitmek isterse eğer bir gün… Yağmurlu bir günde yolunu düşür yanıma. Birlikte ‘yarın’ı unutup ve de ‘şimdi’yi şehrin arka sokaklarından kaçalım seninle… Uzaklara… Çok uzaklara… Ne dersin ha! Olur mu?”
ϡ 07.27… Mahalle Kahvesinin Duvarına Yaslanmış İki Liselinin Konuşmasını Dinlemek Zorunda Kalır
Erkek:
“Tanrı aşkına neyin var senin kızım?”
Kız:
“Yani ‘Derdin ne?’ diye mi soruyorsun?” dedi saçlarını geriye atıp erkekten bir adım uzaklaşarak. Erkek sustu. Kız konuşmaya devam etti:
“Bir şeyim yok tamam mı? Rahat bırak beni!”
Erkeğin gözleri parladı. Sanki en önemli cümleleri o ana saklıyor gibi konuşmaya başladı:
“Oooo, yılların kapak kızı şimdi de gözünü açana posta koyuyor ha! Bu tavırlarla ancak aldırdığın çocuğu kandırırdın kızım! Şimdi anlat bakalım şu işin aslını?”
Kız:
“İstersen sen anlat!”
Erkek sanki geri adım attı:
“Şüphelerine ettiğin zahmete bak be kızım!”
Hilmi daha fazla dayanamadı.
ϡ 07.47… Mahalle Kahvesinde Tek Sayı Hastası
Zati Bayındır İle
“Bende tek sayı hastalığı var Hilmi. Şaziye’ye kaç sefer diyorum kahvaltıya tekli yumurta koyma diye. Biliyor huyumu ama yine de getiriyor kadın.”
Zati Bayındır “kadın” kısmını uzun uzun anlattıktan sonra devam etti: “Artık yoldaki taşların çizgilerine de basmıyorum, Hilmi. Hem basmıyorum hem de sayıyorum.”
“Ya basarsanız, valim?”
“Başladığım yere dönüp tekrarlıyorum.”
“Merdiven çıkarken ne yapıyorsunuz peki, valim?”
“Sayarak çıkıyorum, Hilmi. Son rakam eğer tek gelirse iniyor ve tekrar çıkıyorum. Tabii bu sefer ikinci basamaktan başlıyorum. Ama seyahatlerde biraz zorlanıyorum. Önümden, yanımdan geçen bütün arabaların plakalarına bakıyorum. Yani sonu çift ile biten rakam arıyorum. Akşama kadar çift sayılar daha fazla çıktıysa rahatlıyorum. Ha unutmadan plaka kodu çift olan şehirlere gidiyorum.”
“Sizin hayatınız zor valim!”
“Hiç de değil Hilmi! Bu beni yormuyor ki. Yormuyor da bir şey var ki işte o aklımı başımdan alıyor!
Hilmi heyecanlanır.
“Nedir o valim?”
Zati Bayındır tam derin bir nefes almış konuşacaktı ki kahveci çayları masaya koydu.
“Sayın valim, ilk çay iki marka!”
“Eyvallah, evlat!”
“Sayın valim, geçen bir ismini diyemediğim bir adamdan şiir söylemiştin hani. Allah’ına kurban bir daha de hele!”
“Nasıl bir sözdü?”
“Aşk gibi bir şey!”
“Bak sen de güzel bir söz söyledin şimdi!”
“Haddimizi biliriz sayın valim!”
Zati Bayındır hafifçe gülümseyerek şiiri okumaya başladı:
“Sana yolculuk yapmak istiyorum…
Kes yüreğine giden bir bilet,
Cam kenarı değil;
Can kenarı olsun…”
“Ha işte bu! Senin ağzına şairin de yüreğine sağlık! Şunu bir kağıda yaz da bana ver valim. Ocağın üstüne yazayım!”
Çaycı uzaklaşır ama Zati Bayındır hüzünlenir.
“İnsan bazen sevdiğine ulaşmak için dikenden ağaçları avuçlaya avuçlaya yol alır Hilmi. Bilsen ne değerlidir o. Kapısından kovulacağını bile bile gider sevdiğinin yanına. Zayıfken daha çok özler insan sevgiliyi. Ne olursa olsun bir kadının yükünü taşımak zordur, evlat!”
ϡ 08.17… Zati Bayındır’ın Konuşmaya Devam Eder
Zati Bayındır vali emeklisiydi. “İnsan vali olunca dostu olmuyor Hilmi!” deyip sitemlenirdi zaman zaman. Mahalle sakinleri onu pek sevmese de Hilmi severdi. Aslında çok severdi. Mahalleli Hilmi’nin onda ne bulduğuna hep hayret ederlerdi. Güngörmüş bir adamdı Zati Bayındır. Devlet terbiyesi almıştı. Çok okurdu. Mahalle kahvesinin her zaman ilk müdavimi olurdu. Sabah ezanla tıraşını olur, kravatını takar ve işe gider gibi evden çıkardı. Her zaman koyu renkleri tercih ederdi. Kahve onun işyeri gibiydi. Bütün gazeteleri ilanlarına kadar okur sonra da kahveciden izin alarak bulmacalarını çözerdi. Pek arkadaşı yoktu. Aslında Hilmi harici hiç arkadaşı yoktu.
Çay gelince birden gözleri açıldı Zati Bayındır’ın. Arkasına keyifle yaslandı. Ağzına sigarasını aldı. Küllüğünü önüne yaklaştırıp içiyormuş gibi yaptı. Derince içine çekti. Sanki dumanını üflüyormuş gibi yaptı. Sonra konuşmaya başladı:
“Yıllar önceydi evlat, çok yıllar önce… Güzel bir adam tanımıştım. Cömertti, yiğitti, mertti. Ama en önemlisi çok komikti. İflas ettiğinin ertesinde bile fıkra anlatan bir adamdı. O gün –iflas ettiği gün- neyi anlattığını hatırlamıyorum ama gülmemiştim. Günler sonra sahilde görmüştüm onu. Öylesineydi. Sade ve kendi halinde. İlk defa o kadar hüzünlü görmüştüm onu. Yakıştıramamıştım ama içimden de bir şeyler kopmuştu hani. Yanına yaklaşmıştım. Sırtımı sırtına dayayıp, “Nasılsın abi?” demiştim. İşte orada içini çekerek söylemişti o sözü.
“Nasıl olayım ki Zati! Uzağa atıyorsun yakına düşüyor işte!”
ϡ 00.07… Yazarın Duyguları Girer.
(ARA PERDE)
“Yine hani dostluğun ışığı bir yerlerden sızıp düşerdi içimize? Sözlerinde, gözlerinde, ellerinde ön yargıların kanı duruyor işte. Hani kalp kırıklığı “Seni ne çok sevmiştim!” demenin adıydı?”
O adamı öyle gördüm ya… Hüznün sokaklarında dolaşacağımı zannetmiştim.
Ama öyle olmadı.
Şehrin sahipleri büyük makinalarla her şeyi yıkmaya başladılar. Birden.
Onlara soramadım:
“ Ya benim ezberimde kalanları neyle ezip geçeceksiniz?” diye.
ϡ 08.47… Hilmi de Sessizce Hüzünlenir. Kendi Kendine

“İnsanlar sadece yazın mutlu olur sanırdım.
Değilmiş.
İlk gördüğüm kişiye içim ısınmadıysa hep öyle kalacak sanırdım.
Değilmiş.
Yunanlıların her günü bize düşmanlıkla geçiyor sanırdım.
Değilmiş.
Kapağı devlete attın mı her şey tamam olur sanırdım.
Değilmiş.
Her zaman iyiler kazanır sanırdım.
Değilmiş.
Ne kadar çok zanlarım varmış Tanrım! Yıllarca onların gölgesinde nasıl yaşamışım!”
ϡ 04.17… Yazarın Duyguları Girer.
(ARA PERDE)
Şu küçücük dünyada ne çok kapalı pencere var Tanrım!
ϡ 09.47… Son
Hilmi kahveye geri döndü. Zati Bayındır’ın tekrar yanına oturdu. Elini eline alarak sordu:
“Korkunuz neydi valim?”
Zati Bayındır içini çekti. Sonra hafifçe gülümseyerek konuştu:
“Tek sayılı bir günde, bir yılda ölmek, evlat!”
Yaziyi anlamak icin bir kac defa okudum. Galiba anladim.