Can Yesari

Ama Senden Ayrı Düşen

Okuma süresi: 4 dakika

Yaşamak yanmaktır.. yanasın gerek

Mum eğer yanmazsa yaşamaz demek

Bahtiyar Vahapzade

Gittiğinizden beri, buna ölümünüz demeye dilim varmıyor hiç, yıllar oldu. İçimde tamamlanmayan bir şeyler hocam, içimde yolunu şaşırmış ırmaklar, kararan aynalar içimde.

Geldim yine. Bakü’de yine rüzgârlar; karlı bulutlar çağıran rüzgârlar. Hüsü Hacıyev’de, yirmi sekiz numaralı evin yirmi dokuz numaralı dairesi. Beşinci kat. Önü cadde, karşısı Sum pazarının katlı işyerleri. Kar yağıyor. Pencere kenarındasınız. Gözlerinizde uzak zamanlardan toplanmış bir duman. Başınız hafif eğik, yüzünüz dışarıda.

Esaretin gölgesi geceden daha karanlıktı dünyaya uyandığınızda dokuz yüz yirmi beşte. Farkında değildiniz henüz. Şeki’de, Zagatala’da, Gah’ta direnişin, ümidin son yiğit çınarları devriliyordu çocukluğunuzda, otuzlarda ve yavaş yavaş anlıyordunuz. İşsiz bir şair, işinden çıkarılmış bir üniversite hocasıydınız Gülistan’ın kanı aktığında damarlarınızda, altmışlarda. Hedefe konmuştunuz, ümitleriniz rahatsız etmişti birilerini. Sonra çaresiz bir başkaldırıydınız tankların önünde 20 Yanvar’da, doksanlarda. Halkın şairi olduğunuz kadar halkın rehberi de oluyordunuz çelikten direncinizle.

Ardınca azadlık; yıllar yılı yolu gözlenen azadlık, Karabağ’da kolları budanmış bir delikanlı gibi dönüyordu ülkesine. Şair yüreğiniz yangın yeri gibi bir kere daha yanıyordu, hem bu defa çok başka; ama en iyi siz biliyordunuz: Yaşamak, yanmaktı..         

Bakü’de, belki de yalnız Bakü’de, titreye titreye bir kar yağar uzun kış geceleri. Alnınıza öyle dökülürdü bembeyaz perçemleriniz durup her düşündüğünüzde. Sonrası sert fırtınalar, sabahlara dek ağlayıp haykırırdı ya küleklerin şeherinde. Yüzünüz işte öyle gerilirdi efkârınızda, öfkenizde. Hazar’dan en sonunda bir ay doğardı ya laciverdî sular üstünde. Çehreniz öyle aydınlanırdı sevincinizde, neşenizde. Şimdi söyleyin hocam benim kısmetime hangisi düşecek?

Hüsü Hacıyev’de bir küçük pencerede, geceler boyu hiç sönmeyen bir ışık yanardı. Şehrin ışıkları sönerdi de bir o kalırdı usul, cılız, mükedder. Belki bir de penceresizler, yurtsuzlar, göçkünler… Halkın şairi demek; halkın gözyaşı, kederi. Halkın şairi demek; bir milletin yükünü sırtına yüklenmek. Pencerenizde zayıf bir ışık, sinenizde bir kor alev. Konuşulsa kim dinler? Susulsa, dediğiniz gibi, içinize sığmaz. İçinize sığmadığı için de hiç susmadı yüreğiniz; konuştu, haykırdı. Şikâyetçi olacağınız vakitler de oldu belki ama onun kederinden memnun oldunuz çoğu zaman.  

Ah hocam! Bir zamanlar bu pencerelerde bir ışık yanardı Bakü’de. Yalnız, muzdarip bir ışıktı. Halkıyla karışıktı. Yanıp, kayboldu. Gitti ama; sizin sözünüzle söylersek:

“Ayrı düşen, yürek değil beden oldu.” 

Dilare Hanım her zamanki sükûneti içinde çay getiriyor. Kalkıp yine sizin bardağınızı masanıza bırakmak istiyorum. Bu defa, olmaz, deyip engel olmuyorsunuz, şimdi misafir hangimiz hocam?

Nice zamandır durgun oturduğunuz yerden başınızı sokağa çeviriyorsunuz yine. Kar yağıyor. Uzaklardan, derinlerden mütemadiyen kar yağıyor. Belki sokak lambalarının ışıklarına tutunuyorsunuz. Belki göklerin laciverdî karanlığında asılı kalıyorsunuz. Kar mı yağıyor derinlere uzaklardan, yoksa derinlerden uzaklara mı çekiyor birileri bizleri çözemiyorsunuz belki de. Kar yağarken neden hep uzaklarda birileri bekler hocam? Bir bekleyenden bahsedildiğinde, siz hep annenizi mi hatırlarsınız,? Okul önlerinde oturur kimi zaman. Çıkıp da yanına gittiğinde saklayamadığı o heyecan, o telaş. Şimdi siz hangi zamanların içine dalıyorsunuz hocam?

Kar yağıyor Bakü’de ve uzaklardan, Şeki’den Gurcana çayı gürül gürül akıyor içinizde. Ev ahalisi odanın içinde dizilmiş. Zekeriya Bey oturuyor en başta erkân minderinde. Sonra oğullar gelinler… Günlük işleri konuşuyorlar, gelirleri giderleri… Sizin gözleriniz hep onun gözlerinde. O da yer yer size bakıyor, çocuksu oyunlar ediyor mimikleriyle, etrafın nazarlarını fark edince utanıp başını eğiyor. Bu konuşma faslının bitmesini bekliyorsunuz ikiniz de. Sonra o küçük ve anne şefkati… Masallar sökün ediyor peşince; uzak ülkelere göçüyorsunuz, uzak şehirlerden geçiyorsunuz, devler cinlere karışıyor. Kötülük ülkeleri çıkıyor karşınıza; ama en son iyiler kazanıyor. Güzeller kurtuluyor çirkinlerin ellerinden, özge bir vakit oluyor. Masallar uykulara karışıyor, masal kuşları rüyalara kanat açıyor.

Siz nasıl bir masalın içinde yaşardınız hocam?

Kar yağıyor, gözyaşlarınızı nihan edemiyorsunuz. Acı çekenler, ezilenler, hor görülenler o masallardaki gibi ne zaman kazanacaklar, bir annenin ölümü nedir hocam?

“Ey ana:

Ölüm hakikat, hayat rüya

Derdimin tasamın ortağı sendin

Niye yüz çevirdin, niye ki benden”

Evet, bir annenin ölümü hocam, sesimizi de alıp götürür mü geri gelmeyecek zamanlara.. Susmak, hocam, bir yarısı başka denizlere akması mı insanın?

Yağan karı seyrediyorsunuz. Kitaplarınız, bıraktığınız gibi. Küçük masanız, lambanız… Kenarlarda resimler, piyanonun üstünde şamdan, onun üstünde bezekli saat. Saatlerin bu kadar süslenmesi neden hocam? Yolcusu zaman olduğu için mi yahut bunca şeyi taşıyıp durmasından mı?

Yalnız, yalnız… Masanızın üstünde mektuplar eksik. Artık kesilmişler belli ki. Dert sahiplerin, sevdalıların mektupları, azalmış ilkin ve sonra kaybolup gitmiş. Kimi iş kuramaz, kimi parasını kaptırmıştır, kimi de yüreğini. Ama yüksünmez okurdunuz siz ve gene yüksünmez cevaplardınız, tek tek. Olsun, derdiniz, bir kapı saymışlar yazmışlar. Habersiz bırakmak yakışmaz. Kimin sualini cevapsız bıraktınız ki hocam, kendinizden başka, kimin derdine uzak kaldınız? Uzaklaştırıldınız, aldatıldınız, alıkonuldunuz, yok sayıldınız; ama kavganızdan vazgeçmediniz, ümidinizi yitirmediniz.

Çayınız soğuyor hocam. Kar, ne çok alıp götürdü sizi. Üstelik sokak lambaları neden bu kadar gamlı bu gece? Uzaklarda –bilmem uzaklarda mı demeliyim- ülkemde de böyle kederli yağıyor mudur hocam? Ben öyle deyince yine yüzünüzden bir gölge geçmesin. Hayır, ülkemde dediysem, sözün gelişi işte. Oysa bilirim vatan saydınız Türkiye’yi. Ömrüm boyunca Bakü’de Türkiye havası soludum, dediniz. Bedeniniz burada; ama ruhunuz oralarda idi. Bilirim. Şimdi nerelerdesiniz hocam?

Kar yağıyor. Dinleyeceğim ne çok şey var sizden, soracağım ne çok şey… Ne çok zaman girmiş araya. Ne çok geceler olmuş bırakıp gideli. Ne çok karlar yağmış, ne çok mevsimler gelip geçmiş; ama içimde bir şeyler hocam…

Eksilmeyen bir şeyler var içimde, böyle karlı bir gecede gittiğinizden beri.

One thought on “Ama Senden Ayrı Düşen

  • Turgut

    Elinize sağlık. Bu üslubu ve bu bu gidişatı sevdim

    Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Captcha *