Meryem Bulut

Güzel Bedenler, İsyankâr Ruhlar

Okuma süresi: 4 dakika

Yüz güzelliğine kırk günde doyulur, huy güzelliğine kırk yılda doyulmaz; dese de atalar, güzel kızlarla evlenmek istiyor erkekler, güzel gelinler istiyor kayınvalideler. Ruhum güzel diye kendini avutan çirkinler de evde kalsın! Oh ne âlâ! Güzellik salonlarının artmasında evde kalma meselesi ne kadar etkili bilemem ama güzelliğin her zamandan daha çok prim yaptığı bir gerçek. Kadın bedeni üzerinde yoğunlaşan güzellik baskısı artık erkek bedenine doğru da kayıyor. Bu çağın/modern insanın güzellikle ne alıp veremediği var diye düşünüyorum kara kara, güzelleşme yolundaki bu canhıraş çırpınışların anlamı ne?

Güzellik kelimesinin köküne inelim, nihayetinde kelimeler oradan besleniyor, gürbüzleşiyor,  şıkıdım şıkıdım oynuyor sonra sayfalar arasında,  kaş göz arasında. Hele de kelime güzelse, değmeyin keyfine.  Güzel kız, güzel ev, güzel tablo, güzel çiçek, güzel duygular, yaprak, böcek… diye uzayıp gider bu kervan. Güzel, en basit haliyle göze hoş gelen, ölçüleriyle uyumlu, hayranlık uyandıran. Kelimeyi, çok derin açılarla, ilgilerle inceleyen felsefeciler gibi yapmayacağım. Zaten, estetik başlı başlına bir alan ve üzerine kitaplar yazılıp dersler veriliyor. Ama şu kadarını söylemeden olmaz: Güzeli tanımlamamızda temel dayanaklardan biri,  varlık algımız. Onu ne ile irtibatlandırıyoruz? Güzel’i kaşa-göze, bedene mi indirdik? Her nesnede güzellik vardır, bakmasını bilene, diyen azınlığa mı kaldı güzelin içindeki güzeli/güzellikleri aramak. Sendeki güzellik on on par’ etmez, bu bendeki aşk olmasa diyen türkü çalıp duruyor zihnimin köşesinde.

Gözlerimiz, her şeyi tüketen ve basitleştiren çağın gazabından koruduysa kendini, sıradan şeylerin bile ne büyük güzellikler taşıdığını görebilir,  vasattaki  muhteşemlikler, bizi kendine hayran bırakabilir. Hatta daha önce nasıl fark etmedim bu güzellikleri diye hayıflanırken bulabilir insan kendini.

Geçen gün kardeşim çektiğim fotoğrafa bakıp, gerçekten ortancaların her çiçeğinde bu inci gibi toplar var mıydı, diye soruyor, bana. Yüzyıllardır her yaz başında açıyorlar oysaki…  Güzel’i sadece gözümüzün insafına mı bırakacağız? Güzel öylece havada asılı duran varlık olarak mı kalacak? Parçanın, bütünle ilişkisine aklımızı kapatmak mümkün değil. Kaşın yeri, eni, boyu; on santim yukarısındaki saçlar gibi uzamayışı, bunlar da güzelliğe dâhil değil mi? Yaratılıştaki mucizeyi/güzelliği göremeyince, başka güzellerde rastladığımız yüzlere özeniyoruz. Onlar gibi olmak istiyoruz/lar. Şu sanatçının kaşları gibi, bakışlarındaki ifade gibi, dudaklarındaki dolgunluk gibi… yine uzayıp giden liste.  Galiba, sonrasında bu, sosyal baskıya dönüşüyor ve güzellik merkezlerinin kapıları açılıyor.  Sanırım böyle ilerliyor mesele.

Herkesin her şeyi çok güzel olmalı. Kaşı-gözü yerinde. Olmadıysa gereken yapılmalı. Kaşı-gözü hallettik de boy pos n’olacak? Boyu uzun gösteren foto çekimleri öğrenilecek; diyetisyenlere gidilecek, gerekirse bölgesel incelmeler için seanslar alınacak. Gözün/toplumun beğendiği ölçülere ulaşılacak. Şart bu. Ne kadar güzel çocuk, ne yakışıklı adam, genç kız gibi ellilik kadın ve benzeri yakıştırmaların hayaliyle yürünecek yollar, gidilecek merkezler. Hep gözün aradığı uyumu bulmak ve başka gözlerde hayranlık uyandıran bakışları kapmak için bütün bunlar. Yetmiş küsurunda otuzluk gösterip kızıyla yarışan Firdevs Hanım olma hayali. Ezik olunmayacak, kaşla, gözle; kılıkla kıyafetle hayranlık uyandırılacak, ben buradayım, yıkılmadım, ayaktayım subliminal mesajları verilecek.  Herkeste var olan jönlük ve starlık cevheri ortaya çıkarılacak, kirpikler liftingle kıvrılacak, bakışlar sönük olmaktan çıkıp diplaynır anlamlar kazanacak.

False lashes. Realistic eyelashes, fake thick lash on closed eye. Trendy women beauty salon makeup, vector isolated set

Niçin?

İdeal güzel’imize ulaşmak için tabii. Çok az insan Tanrı’nın ona verdiği güzellikle yetinmeye razı. Bu çağın ne menem bir havası varsa, her şeyin en güzeli ben de olsun diyenler çok fazla. Be(de)n merkezli çağ. Verileni kabul etmiyor, ona razı olmuyor. Güzel bedenler ve isyankâr ruhlar.  Dünya, bedenini güzelleştirmek için bu kadar çok uğraşanı bir arada  gördü mü kurulduğundan beri… Güzelleşen bedenler; basitleşen, bencilleşen ruhlar.  Ruhun güzelliği ıskalanınca, dünya cehennem gibi fokurdamaya başlıyor. Savaş, kriz, ırkçılık, felaketler…

Bedeni güzeller, gözdeler; sevgili yapanlar; yalnız kalmayanlar! Vasatlar Allah’a emanet! Hâlbuki beden ve ruh ayrılmaz iki parça. Birine aşırı ihtimam gösterirken diğerini ayaklar altına almak hiç de akıl karı değil. Üstelik, garip olan bu dış cilalamaların genç yetişkin/yaşlı fark etmeden nerdeyse herkesi önüne katıp götürmesi. Bunun zenginlikle fakirlikle de ilgisi yok. Pahalı veya ucuz, kesene göre seçersin. Dindarlıkla da ilgisi yok. Ehli dünya halleri bunlar.

Felsefeciler, estetik üzerine kitaplar yaza dursun, gençler ve genç kalmak isteyenler güzelliğin merkezinde tüm salonları doldurmuş çoktan. Güzelin g’sinden; estetik’in e’sinden ötesine gidemeyenler. Ne kadar çok gelişme olursa olsun, son model aletlerle, jellerle yapılan uygulamalar için son pınarlara gidilecek. Artık şifalı sularda güzelliğine güzellik katmak isteyenler de azalıyor.  İnsanoğlu, başka güzellik pınarları buldu kendine galiba.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Captcha *