Babam Gittikten Sonra
Babam gittiği zaman ben beş yaşındaydım. İlkokul birinci sınıfa daha yeni başlamıştım. Okula başladıktan sonra her şeyden önce yazmak isteğim iki kelime vardı; anne ve baba. İkisini de kocaman yazıp odalarının duvarlarına asarak sürpriz yapmak istediğim o günlerde, annem ve babam yanımızda yoktu. Tedavi için gittikleri Avrupa’dan babamın üzerinde oturduğu bir tekerlekli sandalye ile geri dönmüşlerdi. Havaalanında bizi görünce ayağa kalkmaya çalıştı babam, fakat onun da bizim de üzülmemizi istemeyen annem beni babamın kucağına oturttu, abilerimi de tekerlekli sandalyenin kollarına yaklaştırdı. Çok zayıflayan yüzüne büyük gelen gözlüklerine bakıp babama “Bu gözlükler başka birinin mi sana çok büyük gelmiş baba.” diye sorduğumda, annemin gözlerine bakıp onay almak isterken, annemin gözbebeklerindeki parlaklığın gözyaşı olduğunu fark edip babama sorduğum soruyu unutturmak için boynuna sarılıp öpmeye başlamıştım.
Ben babamın ve dedemin prensesiydim. Ama babam beni artık kucağına alamıyordu, bu beni üzüyor ve düşündürüyordu. Havalimanından eve gelince, babamı annem ve dedem kollarından tutarak koltuğa oturtmuşlardı. Onlar babamın olduğu odadan çıkar çıkmaz her zaman yaptığım şeyi yapmak istedim, gittim odamdan yatağımdan uyuduğum yastığı getirdim. Bunu yaparken tek düşündüğüm şey babamın dizlerinde uyumaktı. Çünkü bu beni çok mutlu ediyordu ve bunu yapmayı çok özlemiştim. Yastığımı, babamın uzattığı dizlerine koyup, kimse gelmeden onun dizlerinde çoktan uykuya dalmıştım. İyi ki uyumuştum babamın dizinde, o günden kısa bir süre sonra bir daha onu göremeyeceğimi nereden bilebilirdim!
Babamı bundan tam on yıl önce, yani ben beş yaşındayken bir aralık ayında, aslında benim için adı artık ayrılık olan bu ayın 29. gününde, dışarıda kar yağarken alıp götürmüşlerdi evimizden. Bir daha geri gelmedi babam ve ben bir daha yastığımı hiç koyamadım onun dizlerine.
Babam gittikten sonra, her gün akşam takım elbisesinin içinde eve geleceğini hayal ederek uyudum. O mesleğini çok seven bir öğretmendi ve evden her gün takım elbisesini özenle giyinerek çıkardı. Babam benim gözümde çok özel ve kalbi çok güzel bir insandı. Babam ölemezdi, gidemezdi.. gitmezdi, çünkü beni çok seviyordu ve geride bırakmak istemezdi bizi. Beni gittiğine inandırmak isteyenlere de bizi bırakıp giden babama da çok kızgındım. Kendime herkesten gizli sık sık sorduğum bir soru vardı; “Neden benim babam?” Bu sorudan sonra her zaman annemin verdiği bir cevap geliyordu aklıma “Sınavlarda en zor soruları en başarılı öğrencilere sorar öğretmenler.” Fakat bu soru çok zor ve ben bu soruyu çözmek istemiyorum anne deyip, sessizce haykırıyordum.
Kendi babamı etrafımda görmedikçe, babaları yanlarında olan çocukları daha dikkatli izlemeye başladım. Bütün çocuklar sabahları servislerine binerken, okuldan çıkarken, doktora giderken, dondurma alırken, oyuncak araba ya da bebek seçerken babalarının ellerinden sımsıkı tutuyorlardı, ben ise babamın yokluğunda annemin güçlü ellerinden sıkıca tutuyordum. Aslında babam gittikten sonra, anneme de çok kızgındım. Neden izin vermişti ki gitmesine, söyleyememiş miydi babama, senin yolunu bekleyen, seninle futbol oynamak isteyen, oğlum yiğidim sözlerini duymak isteyen iki oğlun var ve prensesim deyip koklamaya kıyamadığın, alnından öpülmeyi bekleyen tatlı bir kızın var diye. Belki de gitmezdi o zaman adını doya doya söyleyemediğim babam…
Baba sen gittikten sonra, deli sorular peşimi bırakmadı, ben de annemin peşini bırakmadım. Anneme arkası kesilmeyen sorular sorardım; bundan sonra bizim babamız kim olacak? Amcalarımız yine amcamız olmaya devam edecek mi? Peki senin yanında kim uyuyacak? Babamın arkadaşları yine bizi sevecek mi? Babamın yastığında kim uyuyacak? Elbiselerini ne yapacağız? Anne evlenmeyeceksin değil mi? Sen üzülme seni hiç yalnız bırakmayacağım. Babamın yokluğunu aratmayacağım ve bunun gibi hiç bitmeyen soru ve vaatler.
Babam gittiğinde çok küçüktüm, ellerim minicikti. Annem her gün babam için dua ederdi ve bizim minik ellerimize düşen dualara da âmin dedirtirdi. Yine de sinirliydim, öfkeliydim fakat annemi de duasında yalnız bırakmak istemezdim. Minik kalbim hızlı hızlı çırpınırken arkasından âmin derdim annemin.
Akşamları odalarımıza uyumak için geçtiğimiz zamanlarda, bazen annemin hıçkırıkları, bazen benim ya da abilerimin hıçkırıkları yankılanırdı, gecenin karanlığına karışan hıçkırıklar. Bu karanlıkların içinde yıldızlardan birinin ucuna tutarak geri gelmeni çok isterdim baba. Uyumadan uzun uzun pencerenin önünde oturmamın sebebi aslında buydu. Annem üzülmesin diye uykum gelmiyor dediğim zamanlarda, onun telefonundan sana mesajlar yazardım. Seni telefondan hızlıca bulabiliyordum. Büyüyünce anlamıştım rehberde en üstte, hemen ulaşılabilir ilk isimdi onlar birbirleri için. Üst üste onlarca baba, baba, babacığım neredesin ve seni çok özledim yazardım annemin telefonundan, gönderdikten sonra silerdim. Annem sana yazdığım mesajları görünce üzülmesin diye.
Sen gittikten sonra hepimiz ağlardık baba, ayrı ayrı yerlerde, gizli gizli ağlardık. Baba biliyor musun, birbirimizden de saklardık gözyaşlarımızı. Bizim gözlerimizin ağlamaktan şiştiğini önce dedem fark ederdi. Dizine oturtur beni prensesim abilerimi de koçum diye severdi. İyi gelirdi kalbimize bu sevişler. Nefes alırdım dedemin şefkatli kollarında. O seni de çok severdi baba. Seni hep birlikte fakat sessiz sessiz özlerdik baba.
Babam gittikten sonra, ben sözlüklerden kaldırmak istedim ‘baba’ kelimesini. Ama çok küçüktüm gücüm yetmedi bu kelimeyi bütün sözlüklerden teker teker silmeye. Biliyor musunuz, okulda en sevmediğim soru “Baban ne iş yapıyor?” sorusuydu. Tabi kimsenin aklına gelmezdi, iş yapacak babanın yaşaması gerektiği. Ben babam öğretmen derdim. Ertesi gün okula gitmek istemezdim. Çünkü okul çıkışı arkadaşlarım babalarının kucaklarına atlardı, ben de dedeme sarılırdım. Eve gelince ağlardım zamansız, söylemezdim sensiz olmanın acısının canımı ne kadar acıttığını.
Artık babamın dizlerinde uyuyamıyorum, şimdi kendi yastığıma koyuyorum başımı, geceleri üşüyorum, karnım da çok ağrıyor ve ağlıyorum. Aslında ben de abilerim de aynı şey için ağlıyoruz biliyorum. Senin için baba, sen yoksun diye, sana sarılamıyoruz diye.
Annem hem anne hem baba olmaya çalıştı bize. Dünyada iki yetişkinin tam olarak başarmakta zorlandığı ebeveynliği nasıl da almıştı omuzlarına. Yıllar geçti ve annem şimdi kırk üç yaşında, ama benim gözümde sanki yüzyıllardır yaşayan bir bilge kadın, ne olsa bilir o ve her acıya bir merhemi vardır. Nasıl eğitti hayat annemi, bilmiyorum. Yıllar geçti babam gideli, yine bir Aralık ayındayız yani benim için Ayrılık ayında, Annemle konuşmaya hala cesaretim yok. Bir gün kendimi daha güçlü hissettiğimde sormak istediğim birkaç soru var ona: Anne, bütün kadınlar eşlerinden bahsederken sen ne hissettin? İşten eşlerini almaya gelen amcaları gördüğünde, otobüs durağına yalnız yürürken gözyaşların yolları mı suladı? Hastanelere yalnız gittiğinde ya da eşiniz burada mı sorusu ile karşılaştığında ne hissettin? Okul programlarında biz ödül alırken anne ve baba sahneye çağrılınca, sahneye çıkarken hangi kızgınlık ya da kırgınlık fırtınaları koptu içinde? Bize yetemediğini düşündüğünde sen de kızdın mı babama içinden? Kabrine gidince senin de benim gibi, onu oradan çıkarıp ona sarılmak geldi mi içinden? Neden geride kalan benim ve neden giden benim eşim dedin mi kendine? Sahi sen böyle demezsin…Susarsın… Yalnızlığına ve bize sarılırsın değil mi anne?
Birkaç gün sonra bir yıl daha bitiyor babamdan ayrı. Bir yaş daha büyüdüm, boyum uzadı, matematikte türev soruları çözmeye başladım. Kimya dersinin evimizde ayrı bir yeri var. Baba, cebinde taşıdığın periyodik tablo hep gözümün önünde tabi birde dua ettiğin insanların isimlerinin olduğu kâğıt. Yüzündeki heyecan ve huzur karışımı mutluluk, sanki sen yanımızdaymışsın gibi yaşamayı öğretti bize. Bize bıraktığın miras bıkmadan usanmadan heyecanla dünyaya bir şeyler bırakma çabalarından geriye kalan anılar ve bu anılara şahitlik etmiş binlerce insan. Geride bıraktığın güzel anlar ve anılarla mutlu ettiğin insanlar ve onların bahsettikleri Babam. Küçükken anneme seni sormak istemezdim, bilirdim konuşmaya başlamadan önce gözyaşları anlatmaya başlayacaktı seni, senin ne kadar güzel bir kalbinin olduğunu. Şimdilerde konuşabiliyoruz seninle ilgili. Yaptıklarımdan mutlu olup olmayacağını kendim anneme sormadan da bulabiliyorum artık. Senin gibi birinin çocuğu olmak, aynı dünyada olmasak da senin evladın olmak, yani kalbi kocaman bir insanın benim babam olması hep hayatıma ılık rüzgarlar getirdi baba.
Gerçekler ile yüzleşmek çoğu zaman zordur biz insanoğlu için. Bu hikâye; bir kız çocuğunun babasının gidişi ile tam olarak yüzleştiği günün içinden akarak sizlere ulaştı. Belki sizin de gerçeklerinizle buluşmanıza vesile olabilir.
Gerçeklerimizle buluşup daha huzurlu yaşayabilmek ümidi ile…
Sevgiler…
Allah, çocuklar başta olmak üzere, babasından (ve annesinden) herhangi bir sebeple mahrum kalan kimselere sabrı cemil versin. Yer yer gözyaşımı tutamadım.
Yüreğime dokundu, aynı yaşlarda göndermişiz babalarımızı küçük kız. Ben büyüdüm anne oldum ama hala BABA yanım acır. Hiç kızmak gelmedi aklıma, onun yapabileceği birşey olduğunu düşünmedim. Kısa hayatında açmış olduğu ufkumu kapatmadan ona doğru yürüdüm hep. Senin yazından sonra babama sesleniyorum, babacım bak orada çok güzel insanlar var mış onlarla gez cennet bahçelerini, kevserden suyu beraber için, biz geldiğimiz de de sonsuz beraberliğimizde buradaki sevdiklerimizle de beraber olalım. Babacım Seni Çok Seviyorum. Dediğimi hiç hatırlamadığım bu ifadeyi burada yazmama vesile olduğunuz için size minnettarım. Paylaşımınız için teşekkür ederim.
Tanıdığım(ız) güzel yürekli ve özü ile sözü bir abilerimizden biri idi “Baba”nız!. “…bıkmadan usanmadan heyecanla dünyaya bir şeyler bırakma çabalarından…” arta kalan zamanlarında da; insanların asıl gayesinin yine başkalarına yararlı olmaları gerektiği ve bu gayede, neden bir atın dörtnala koşması gibi arzu ve iştiyaka sahip olamadıklarının fikir sancılarını çektiği zamanlara da biz şahidiz!.
Sizi de çok severdi ve siz doğum anlarınızda bizlere dua ettirirdi! Ve heyecanı görülmeye değerdi.
Hasılı kelam; O sizi çok severdi, bizde çok sevdik Allah için “Baba”nızı!.
Hani derler ya Allah sevdiklerini cabuk alirmis…iyilerincabuk alirmis yanina…. Bu bana cocukken teselli olmustu, Allah da Baba mi cok seviyor diye…..
Ben bu babayı tanıyorum. 13 yildir duamızdadır. Küçük prenses, siz kardeşelrinizle küçükken anne babanızın işleri yoğun olduğundan bazen anneme bırakırlardı sizi. Annem de öz evlatları gibi severdi Sizi. Babanızın hastalığı anname de çok tesir etmişdi ki onların ölümleri arasında 14 gün fark oldu(
Allah size sabır versin. Baban ve annen çook güzel insanlar!!!