Semih Yılmaz

Çok Şey Söyleyen Bir Dizi: Say Nothing

Okuma süresi: 4 dakika

New Yorker yazarı Patrick Radden Keefe’nin 2018’in en çok satan kitabından uyarlanmış ve gerçek olaylara dayanan Say Nothing, 9 bölümden oluşan politik bir dizi. “Troubles” adı verilen ve IRA ile İngiltere arasındaki şiddetin doruğa ulaştığı 30 yıllık bir zaman dilimini işleyen dizi, elinden geldiği kadar tarafsızlığını koruyarak her iki tarafın da olaylara bakış açısını yansıtmaya çalışıyor.

Dizi, baş karakter Dolours’un (Maxine Peake) İrlanda ve İngiltere arasındaki anlaşmazlığı kısaca özetlemesiyle başlıyor: “800 yıldır aynı pislik için tartışıyoruz. Eskiden burası bizim adamızdı, İngilizler elimizden alana kadar. İrlandalılar onlarla savaşmaya çalıştı ama işi bitiremedik. Bunun yerine İngilizler adanın üst kısmını kendilerine ayırdılar. Ve o zamandan beri IRA ülkeyi yeniden birleştirmek için savaşıyor. Bazıları bombayla, bazıları kurşunla öldü, diğerleri ise ortadan kayboluyor.”

Bu sözlerin ardından dizi, 10 çocuklu Jean McConville’in kendi evinden, çocuklarının gözü önünde yaka paça acımasızca bir minibüse bindirilip kaçırılmasıyla başlıyor. Olaylar ise bundan 29 yıl sonra Dolours’un IRA militanı iken yaptığı eylemleri ancak ölümünden sonra açıklanmak şartıyla Belfast Projesi denilen bir yapım için anlatmasıyla sık sık geri dönüşlerle şekilleniyor.

Kız kardeşi Marien’le (Hazel Doupe) Dolours, IRA üyesi olduğu gerekçesiyle hapis yatmış anne ve babaları ve bir bombalamada sakat kalmış teyzeleriyle yaşayan, evde İngiliz düşmanlığı ve direniş hikayeleriyle büyüyen iki kardeştir. Şiddet yanlısı fanatik bir militan olan babalarının aksine barışçı direnişe inanan iki kız kardeş, bir gün katıldıkları bir yürüyüşte polisin göz yummasıyla Protestanlardan öldüresiye dayak yiyince aynı babaları gibi direnişin şiddet tarafına hızlı bir geçiş yapıyorlar. Bu geçiş onları IRA’nın efsane liderlerinden Gerry Adams (Josh Finnan) ve Brendan Hughes’le  (Anthoney Boyle) bir araya getiriyor.

Tamamıyla erkek egemen bir örgüt olan IRA, kadınlardan sadece yaralılara sargı sarma ve militanlara lojistik destek sağlama gibi basit işler beklerken iki kız kardeşin katılımı ve Gerry Adams’ın da eylem dehasıyla yeni metotlar denemeye başlar. Banka soymak, adam kaçırmak, arabayla mühimmat taşımak ve muhbir olduklarına inandıkları dava arkadaşlarını infaz için götürmek gibi pek çok işe girişen kardeşler, tarihe geçen eylemlerini ise Londra’ya 4 bombalı araç yerleştirmekle zirveye taşırlar. Patlamadan bir saat önce konum ve plakaları polise bildirilen arabaların ikisi patlayınca 200 kişi yaralanır ve kaçmaya çalışırken yakalanan kardeşler müebbet hapisle cezalandırılırlar.

Hapiste uygulanan insan onurunu zedeleyici muamele ve işkencelerden sonra açlık grevi yapmaya başlayan kardeşler, sağlıkları ciddi bozulunca ölürlerse daha büyük olayların çıkmasından korkan yetkililer tarafından zorla, hatta işkenceyle beslenmeye başlanır ve ardından sağlık problemleri nedeniyle 7 yıl sonra serbest bırakılırlar.

Dizinin bundan sonrası ise Gerry Adams’ın IRA’ya rağmen bir parti kurması, mücadelesini politik yollardan yapıp bir barış sağlanmasına çalışması ve eski militanların onu ihanetle suçlaması ve Dolours’un “ Bu savaşa katkımın Katolikleri öldürmek olacağını düşünmemiştim.” sözleriyle yaptıklarını sorgulayıp yaşadığı pişmanlıkları sergilemesiyle devam ediyor.

Özellikle Gerry’nin karar verme mekanizmasının tepesindeyken verdiği acımasız emirleri ve IRA’yla olan bağlantısını iki yüzlülük sergileyerek politik istikbali için reddetmesi, dizinin her bölümünün sonunda  “Gerry Adams IRA’yla bağlantısını ve şiddet içeren eylemlere katıldığını reddetmiştir.” yazısıyla adeta dalga geçilerek gösteriliyor.

Say Nothing gerçekte militanlar arasında ölümcül bir şekilde uygulanan bir “omerta” yani sessizlik yasası. Bunu daha ilk bölümde hapiste işkence görürken hiçbir şey söylemediğini ve işkenceye nasıl dayandığını anlatan Dolours’un babasından öğreniyoruz. Zaten konuştuklarına inanılan muhbirlerin başlarına neler geldiğini dizide pek çok defa görüyoruz.

Say Nothing, geçmişte ve günümüzde bu tür mücadelelerin ahlaki , ideolojik ve duygusal karmaşıklığını yakalarken İngiliz yanlısı Protestanlarla İrlandalı milliyetçi Katoliklerin arasındaki çatışmayı hümanist bakış açısını korumaya çalışarak aktarmaya gayret ediyor. Katolikler yaygın ayrımcılığa maruz kalan Kuzey İrlanda’da zulüm gören azınlıkken, Protestanlar ise Katoliklerle birleşirlerse aynı zulme uğrayacaklarına inanıyorlar.

Say Nothing, insanları teröre iten sebeplerin ne olabileceğini ve bu eylemlerin fail ve kurbanlar üzerindeki etkisini göstermeye çalışırken IRA’nın vahşetini de kutsamadan, mazur göstermeden Marien’in “Savaşta insanlar ölür.” sözlerine vurgu yaparak işlemeye çalışıyor. Bunu da bir ölçüde başardığını söyleyebiliriz. Aslında dizi ikna edici bir şekilde barış ve adaletin hep el ele gitmediğini, faillerin silahlarını bıraktıktan sonra topluma entegre edilmelerinin gerekliliğini ve kurbanların gerçek bir vedayı hak ettiklerini vurguluyor.

Sonuç olarak yıllar sonra yapılan barış anlaşmasını sorgularken IRA şiddete başvurmasa bu anlaşma olur muydu, IRA’nın mücadelesi adil miydi gibi soruların cevabını elbette bir diziyle açıklığa kavuşturmak mümkün olmasa da yine de dizi aynı uyarlandığı kitap gibi şiddete başvuran insanları dikkate almayı ve anlamayı teşvik ediyor, ancak aynı zamanda bu şiddetten zarar görenleri de asla gözden kaçırmıyor. Bu açıdan dizinin ana fikri dünyanın farklı yerlerinde yaşanan benzer sorunların örneğin Gazze’de, Türkiye’de, Kıbrıs’ta, Kore’de, Türkistan’da ya da Myanmar gibi yerlerde hala yaşanan sıkıntıların anlaşılmasında da bir örnek teşkil ediyor.

Fragman 1: https://www.youtube.com/watch?v=FhxvEJV9xos

Fargman 2:https://www.youtube.com/watch?v=ETo4hnxVFho

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Captcha *