Sesli Yazı – Sabun Bir Çiçek Mi Ki?
Yazan: Turgay Bayburt
Seslendiren: İlker Gültekin
“Evet, kâinat sarayını tertemiz tutan bu ulvî, umumî tanzif, elbette ism-i Kuddûsün cilvesi ve muktezasıdır.” (30. Lem’a 1. Nükte)
Günün hızıyla yorulan ve kirlenen bedenimiz, lisanı haliyle su ve sabunu çağırır durur. “Suya sabuna dokun! Suya sabuna dokun!” der gizlice. Elimiz, yüzümüz, saçlarımız ferahlanmayı bekler. Bir fırsat bulunca bu gizli emre uyar ve dokunuruz suya sabuna. Üzerimizde bir bahçedir çiçeklenir. Zeytin bahçesi midir, defne bahçesi mi, nefeslendikçe huzur verir.
Su dokunur, sabun erir. Eridikçe, saklı kokusunu cömertçe sunar etrafa. Adı bile güzeldir. Temizliği çağrıştırır her daim; ism-i Kuddûsün bir tecellisidir. Su dokunur, bismillah, sabun hayat bulur. Hayat buluruz biz de. Sabun hünerini gösterir. Bir bahar ağacı ya da yaz göğünün beyaz bulutları olur köpürüşü. Köpürmek bir gülücük misali, sabunun sevinç gösterisidir. Sabun, bir çiçek midir yoksa?
Niye kalbimiz, arılar ve kelebekler gibi akın eder nefis kokulara? Güzel kokular da bir tür mutluluk mudur ki bir şiir, bir melodi gibi, kalbe öteleri hissettirir? Evet, bir şiirdir sabun; erir. Mânâsı çoğalır köpürdükçe, katmanları açılır. Arınılır cümle kirlerden; melekler bile sevinir. Şeytan, sabunu sevmese gerek. Ve bundandır belki, sabunu ayakaltına iter; insanı yere çalmaya yeltenir.
Elbette ki insan, yaşadığı müddetçe kirlenir ve temizlenir. Yeniden doğmuş gibi olur her temizlenişte. Lakin sabuna muhtaç olmaya görsün, o vakit gerçekten fakirdir. Kir üstüne kirlenmek, gözünün nurunu, yüzünün ışığını eksiltir onun. Yaklaşılmaz yanına. En güzel ıtırlar bile örtmez kokusunu. İmdada su ve sabun yetişir; şayet isterse…
Su dokunur, sabun erir. Kederlenir iblis, melekler yine sevinir. Hazreti Süleyman da hisselenir bu sevinçten. İlk ustası odur çünkü sabunun. Malum, her kim ki sebep olur, tıpkı yapan gibidir. Sebep olun, sabun hediye edin sevdiklerinize siz de. Arınmayı hatırdan çıkarmasınlar, gülümsesinler diye bulut köpük. Ne ki, arınmışlık Muhammedî bahçedir. Kurulsunlar o bahçeye diye.
Ağaçsız, çiçeksiz bahçeler kuran sabun ustalarını anmadan olmaz. Çünkü onlar halis birer temizlik elçisidir. İyiliği yaymak, kötülüğü menetmek vazifesini tutmuşlardır bir uçtan. Sanki her insanın fıtratına uygun bir sabun üretmektir dertleri. “Yenilenmeyi bilmeyen, eski kalır.” sözünü şiar edinmişlerdir. Evet, sabundur ürünleri; lakin onca renk, şekil ve kokuyla bezeli yepyeni eserleriyle ilk ustayı bile hayrette bırakırlar. Nice iklimleri, nice kalpleri birleştirirler bilmeden, ne hoş.
Ne hoş, isimleri bile bir armoniyi andırır sabunların. Zeytinyağlı, defneli, bıtımlı sabunlar Akdeniz bahçelerini getirmez mi dimağımıza. Fesleğenli, mimozalı, papatyalı, gül aromalı, lavantalı sabunları duymuş muydunuz? Hani kırlara, cennet yamacı serin bahçelere götüren. Peki ya kekikli, safranlı, biberiyeli, ısırgan otlu, ardıç katranlı sabunları? O, dağ koyaklarını ya da attarların, birbirine sinmiş büyüleyici tezgâhlarını önümüze seren. Bir de üzüm çekirdekli, kayısılı, bal bademli sabunlar var ki değmeyin gitsin. Ya bunlar, dallarında yemişler sarkan o güzelim meyve bahçelerinin çiçeksiz meyveleri midir?
Killi, yosunlu, kükürtlü, deniz yosunlu kalıp sabunlara gelince; bunlar dahi, toprağı ve denizin mavisini getiriyor akla. Ve ne ilginçtir, bu çeşitlilik, özü dünyanın dört bucağından devşirilen Hazreti Âdemi ve bir dünya seçkisi olan biz insanları hatırlatıyor. Ve de eşyayla insan arasındaki sevgi sırrını inceden…
Dostlar! Sevgi sırrıyla dokunun sabuna. Sabuna dokununca kalbe ve ruha ferahlık gelir. Ateşi ne doğudan ne de batıdan tutuşturulan bir kandil gibi, o dahi kendini tüketerek ışık verir. Nice kirler akar gider onunla; sıhhat gelir. Yıkanmayı en güzel koku eyler Kuddûsün izniyle; yer gök sevinir. Tövbe edenleri ve temizlenenleri sevene aşk olsun; sabun tövbe gibidir.