İrfan Arslan

Gün Evini – 12 / Bir Bahar Günü Kış Üzerine Düşünmek

Okuma süresi: 4 dakika

21 Nisan, Pazartesi

Koruda bir yürüyüş, kuşlar, ağaçlar, çiçekler… Yanıma uzun zamandır masamda duran, arada açıp bir iki şiir okuduğum kitabı alıyorum. Pırnal çalıları taze yumuşak yapraklar açmış. Kavlak derler buna bizim köyde, keçiler bayılır, iştahla yer. Onun için pırnallar çoğunlukla çalı olarak kalır, büyüyüp ağaç olabilenleri nadirdir. Ama bir de büyüdü mü… Adı değişir o zaman pırnal meşesi olur. Çok sıkı, sert odunu vardır. Çok yavaş büyür. Asırlarca bekçilik eder ıssız dağ başlarına. Bizim köyde, avluda bir tane var onlardan. Babam demişti ki, “Eskiden bu pıynarın altında evimiz vardı, bir göz düver ev. Babamın dalına kurban asıp yüzdüğünü hatırlıyorum. O zaman da kalınlığı, boyu şimdiki gibiydi.” Belki babam gövdedeki az bir kalınlaşmayı fark etmemiş olabilir ama demek altmış yetmiş yılda gözle görünür bir değişim olmamış demek.

Koruda karatavuklar vardı en çok. Güçlü sesleriyle en güzel nağmelerini bu mevsimde seslendiriyorlar. Bazıları oturduğum piknik masasının önünde yere inip yürüdü. Sonra alçaktan uçan alakargalar, bet sesleriyle birbirine seslendi. Hatta küçük bir kuş, sanırım çıvgın masama bile kondu. Ama konmasıyla uçup gitmesi bir oldu.

Yanımda getirdiğim kitaplardan biri Tanpınar’ın şiir kitabıydı. Kış Bahçesi şiirini okudum orada. Bir bahar günü kış üzerine düşünmek iyi geldi. Mevsim yıl döngüsünde bahara dönse de tarih döngüsünde, ömür döngüsünde ne olup bitiyor emin değilim. Belki bahar soğuğu yaşıyorum da kıştan bir nişan gördüğümü sanıyorum, kim bilir. Ama kış yaşıyor bile olsam, o kış soğuk yüzü altında ne güzellikler saklıyordur kim bilir. Şiiri okurken böyle şeyler düşündüm.

KIŞ BAHÇESİ

Ne güzeldi o kış bahçesinde
Güllerin çok derinlerde çalışan uykusu
Sana bir bahar hazırlamak için.

Dallar, filizler, eski masal dilberleri gibi
Hüzne ve hülyaya gömülmüş,
Doğmamış çocuklara
Ninni söylüyorlardı sanki…
Ana rahmi gibi sıcak ve yüklü idi hava
İyi mayalanmış hamur gibi
Gizli nabızlarla atıyordu toprak.

Belli ki çok derinlerde
Oluşun ışık sızmaz mahzenlerinde
Bir şeyler oluyordu, bir şeyler karanlık
Gecede yıldızlar arasında
Olup biten şeylere benzer;
Şimşekler çakıyordu mavi, berrak
Kandan daha kırmızı, beyazdan daha sessiz
Mordan daha hiddetli,
Üst üste fecirler gibi hazırlanıyordu,

Gülün sevinci, menekşenin kederi.
Bu sevinçle yüklüydü hava,
Geleceğin kapısında el ele vermiş
Gülümsüyordu her şey.

Teşekkürler Tanpınar. Hatırlattığın, teselli ettiğin için. Çıplak gözle göremediğim ne inkılaplar oluyor belki benim ömür döngümde de, dünyanın tarih döngüsünde de. Şükran ve dua sana.

22 Nisan, Salı

Balkon sezonunu iyice açtım. Tam açılım. Önce balkon yıkanır, arada çıkılıp çay içilir belki, soğukta fazla oyalanamazsın… Sonra daha sık çıkarsın balkona ileri geri yürürsün. Seccadeyi serip balkonda namaz kılmaya başladığında tam manasıyla açılmış demektir balkon sezonu.

Tanpınar’ın eski şiirlerinden birini okudum bugün. Hicret. Kitaplarına girmemiş. İlk dönem şiirlerinden. Kitabın sonunda ilk dönem şiirleri ve en son yazdığı, bazıları tamamlanmamış şiirler iki ayrı bölüm olarak yer almış. Hicret şiiri güncel bir metin gibi… Sudan geçen muhacirleri anlatıyor. Önce Balkanlardan kaçış mı dedim, sonra şiirin sonunu okuyunca Rus Ermeni işgalinden kaçış olduğunu anladım. O su Çoruh olmalı.

Mermiler altında geçerek suyu
Kadın, erkek, çocuk bin bir aile
Mermiler altında geçerek suyu
Yollara döküldü bahtsız kafile…

Yorgun akislerle uzandı sesler
Bir vaveylâ bütün etrafı sardı.
Tutuşurken ufuk uzakta yer yer
Alçalan akşamla sular karardı.

Boşluğa kayarak meşum gölgesi;
Matemle çökerken gurbet gecesi;
Bir canlı ıstırap; soğuk, demirden

Pençesiyle bütün kalpleri burdu
Seyredince yaşlı gözlerle birden
Alevler içinde kalan Bayburd’u.

Son üçlük hariç bir yerde yayımlansa kimse bir asır önce yazıldığını ve o günleri anlattığını düşünmez bu şiirin. Keşke biri güftede küçük tasarruflar yaparak bestelese.

27  Nisan, Pazar

Yine koru, kuşlar, şiir… Keşke içime çöreklenen çökgünlüğün bağlarından kurtulup daha sık gelsem. Artık Tanpınar’ın mavi kaplı kitabının son sayfalarını okuyorum. Son dizeleri. Belki son şekilleri değil. Bir yerde yayımlamaya fırsat bulamamış. Bazı dizeleri işaretliyorum. Mesela “Ânı bir rüya yapan kuşların telaşı” diyor. Koruda, balkonda kuşları izliyorum. Yüksekten uçan kırlangıçlar, uzakta şehrin üstünde halkalar çizen güvercinler, iş üstünde olduğunu çıkardığı sesten anladığım ama çok çabalasam da bu sefer kendisini göremediğim ağaçkakan. Hepsi ânı rüya yapan bir telaş içinde.

Sonra iki dize çıkıyor karşıma:

“Çarmıhı sırtında taşıyan bir yığın insan
Sanki düşe kalka gidiyorlardı”

Gözümü sayfadan kaldırıp ufka bakıyorum. Nedense Tekasür suresi geliyor aklıma. Çok fazla hüzün var bu imgede. Neden Tekasür, belki uzak bir çağrışım, ama her ne sebepten olsa da zihnimde Tekasür’deki tasvirle birleşiyor bu manzara, içime oturuyor.

Sonra küçük bir manzara parçası beliriyor sayfada:

“Belki ebediyet budur
Sabah saatinde sisler içinde
Yükselen servidir”

Kim bilir, belki öyledir  üstat. Belki mavi kaplı bir kitabın sarı sayfalarında kalan birkaç mısra, tamamlanmamış şiir kırıntılarıdır.

10 Mayıs, Cumartesi

Balkonda Galip Dede’den gazeller okudum bugün.

Bir yerde şöyle diyor:

Gülleri Galip yeşermezdi behişt-i fikretin
Etmeseydi Hızr-ı hâmem arsa-i divanı sebz

Ey Galip, kalemim bir Hızır gibi divan düzlüğünü yeşertmeseydi düşünce cennetinin gülleri bitmezdi.

Hızır adı üstünde yeşil demek, yürüdüğü yeri yeşerten bir Rahman nefesi belki. Ama burada kalem söz konusu olan. Sanırım şair yazarak düşünmekten, yazarken düşünmekten bahsediyor. Bir zamanlar Hasan Çağlayan’la ilham üzerine konuştuğumuzu hatırlıyorum. İlham beklenir mi, çağrılır mı?

Belki de esin perisinin kapısını çalmak lazım önce. Biraz ısrar etmek lazım. Bazen kuyudan su çekmeden evvel biraz su dökermiş eskiler, onun gibi.

Yahya Kemal’in sohbet ederken, konuşurken düşünmesi geldi aklıma. Kendi mi anlatıyordu yoksa Nihat Sami mi emin değilim, üstat bir çok düşüncesini önce  gençlerle sohbet ederken, bir konuyu uzun uzun açıklarken bulurmuş. Sonra o düşünce üstünde durur, belki okur belki tartışır geliştirirmiş o fikri.

Evvela defter tarlasında kalem Hızır’ını şöyle bir dolaştırmak lazım demek. Sonra bakalım ne güller, çimenler çıkacak, nasıl yeşerecek o arsa. Sonra bakım görüm yapılır gerekirse veya belki öyle doğal haliyle bırakılır. Ne bileyim…

2 thoughts on “Gün Evini – 12 / Bir Bahar Günü Kış Üzerine Düşünmek

  • Hasan Çağlayan

    Gerçekten de bahar ilham verici bir mevsim. Hızıriyet iklimi. Dediğin gibi insan yazarken, bir konu üzerinde karşılıklı konuşurken ve şiir olsun, nesir olsun, okurken yepyeni düşünce ve ilhamların kapısını aralıyor ya da daha doğrusu bu vesilelerle kendisine ilhamlar bahşediliyor. O vakit, okumakla birlikte yazmak ve sohbet etmek de ayrı ayrı tefekkürler oluyor. Eline sağlık İrfan dostum.

    Yanıtla
  • İrfan

    Bir de sizin gibi dostlarla söyleşirken, en ilham vericisi o. Minnetle.

    Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Captcha *