Filler ve Ebabiller
Siyaset ve ticaretin birleştiği yerde bir adam, yani Ebrehe, dini de işin içine katarak bölgesinde en güçlü olmak istedi. Fikri kendince hayli cazipti. Her devrin en gözde evi Kâbe’yi gözüne kestirdi. Ona mukabil, oldukça süslü bir mabet yaptırdı. Beklenen olmadı. İnsanları ziyarete çağırdı. Kimse gelmedi.
Sonunda, çözümü savaşta buldu. Güçlü bir ordu kurdu. Ordusunda büyük bir fil de vardı. Emin adımlarla geldiler. Çevredeki develere el koydular. “Kimseyle sorunumuz yok, biz sadece şu mabedi yıkacağız.” dediler. Şehrin lideri Abdülmuttalip’ti. O, o gün, halkını güvenli tepelere sevk etti. Duaya yöneldi. Son derece telaşsız ve metindi. Ebrehe’ye gelerek develerini istedi. O: “Ben Kâbe’yi yıkmaya geldim, sen develerin derdindesin.” diyerek hayret etti. Şehrin lideri, yani “El Emin”in dedesi, kendinden emindi: “Ben develerimden sorumluyum. Onu da sahibi koruyacaktır.” diye kükredi.
Sözü alevdi. Ebrehe çekindi; ama yine de emir verdi. Koca fil bir türlü yürümedi. Askerler diretti. Belde ahalisi tepelerden seyretti. Derken gökyüzünde bir gölge belirdi. Bunlar ebabillerdi. Gagalarında, ayaklarında taşlar. Taşlar bir yağmur gibi indi. O gün, düşman için tam bir felaketti. “Yenmiş ekin yaprağına döndüler.” Bu olayın üstünden on beş asır geçti. Kâbe yerli yerinde duruyor.
Mayıs 2025 Ober Mörlen