İrfan Arslan

Gün Evini-6 / Dünya geniş, karamsar oturma!

Okuma süresi: 4 dakika

21 Mart, Perşembe

Küçük bir yürüyüş. Önce avludan başladım, ilerde köşede daha önce dikkatimi çekmeyen bir küçük ağaççık vardı, sarı salkım çiçeklerle donanmış. Yakından baktım, kokuyor da çiçeği, “lens” marifetiyle neymiş diye baktım. Sarı boya çalısı diyor, maholya da deniyormuş. Sonra merdivenlerden çıktım, yollarda yürüdüm, çoğu zaman gittiğim rotalar, birkaç yerde karatavuklar hemen önümden yerden uçup bir ağaca girdiler, orada yine daldan dala. Alakarga, kumru, kuyruksallayan… Çimenler akşamki yağmurdan kalma damlalarla parlıyor, sarı küçük çiçekli karahindibalar, arada ballıbabalar… sanki ekilmiş gibi kaplamış zemini.. Hayatın coşkusunu temaşa edip bahar havasını ciğerime çekerken sela okunmaya başladı. “Mezarlardan bile yükselen bir bahar”dan bahsedecekken bu sefer,” baharlarda bile inip duran ölüm haberleri vardır” dedim.

Bugün nevruz, parkta biraz oturunca hatırladım bugünün nevruz olduğunu, az okudum, çocuklarını parka getiren bir aile vardı, saklaçbaç oynuyorlardı, onları izledim biraz, çocuğun biri benim oturduğum çardağa saklandı. En fazla üç yaşında olmalı. Oyuna ciddiye alıyor, heyecanlı. Ağaçlarda küçük kuşların cıvıltı korosu.

5500 adım yürümüşüm, bir saat sürmüş, hem yavaş yürüdüm çünkü, ota çiçeğe baka baka hem biraz oturdum parkta, dönüşte markete uğradım soda aldım. Teravihte aralarda (terviha) bir iki yudum içiyorum. Bir de sahurda tost yapmak için bazlama, bazlama tost için somun ekmekten daha iyi.

28 Mart, Perşembe

Aziz Mahmut Hüdayi dizisinden bir parça düştü önüme. “idir”, “idür” gibi bir ek-fiil kullanıyorlar. Böyle bir şey var mı? Ben hiç hatırlamıyorum. Daha eski bir dönem olsa, mesela 16. asır sonu 17.asır başı değil de 14. asır olsa “durur,” ondan önce, daha kuzeyde olsa “turur”, çok çok eski, Orhun ırmağı boylarında “erür” kullanılırdı “-dır” yerine, bunları biliyorum ama “idür” ne? Kafamdan atamadım, bir iki makale bulup okudum oralarda da “idür” diye bir şey görmedim. “Sen bilirsin bu konuları, rastladın mı böyle bir kullanıma?  Hüdayi divanında -dır şeklinde kullanılmış ama o dönem yazılan nesirlerde var mı?” diye sordum bir dilci arkadaşıma. “15. asırdan sonra “-dur” şeklinde kullanılır abi,” dedi. Sonra bir iki bölüm izledim diziyi. Dönem dili oluşturmaya çalışmışlar. Genelde fena değil, bir duygu veriyor ama tam oturtamıyorlar sanırım. Belki de oyuncu/seslendiren talimatlara o kadar uyabiliyor. Bir karakterin sadece “-dir” ekinden önce değil  “de” ve “ki” bağlacından önce de belli belirsiz bir “i” sesi çıkardığını fark ettim. Sonra aklıma mevlitte “söyler” anlamındaki “eydür” sözünün “idür” gibi okunabildiği geldi. Ama bu tamamen başka bir şey.

30 Mart, Cumartesi

Uzak coğrafyalardan bazı arkadaşlarla hasret giderdim. Bir aksakal yaşadığı köyden bahsetti. Eski günleri yad etti.  “Kara kara değil kare kare düşünmek geçmişi, elekten geçirmek…” dedi. Ümitsizliğe düşürmeyen bir muhasebe, ince eleyip sık dokuyan bir değerlendirme. Defterime uzanıp not ettim hemen.

Bir başka arkadaşım, duygulu bir şairdir kendisi güzele giden topluluk içinde bireyin kendine yönelen bakışı üzerinde durdu. “Kendi dirilişim ne durumda, onun için kaygılanıyorum,” dedi.

“Ölü hayat vermez, önce kendi dirilişimiz, benim kendi dirilişim,” dedi. Defterime “özdirim” yazdım.

Kısa bir yürüyüş. Kiraz çiçekleri, elma, ayva… Kuş sesleri… Sarı çiçekler. Ahlat.

18 Nisan 2024, Perşembe

Ramazan geçti, bayram geçti, şevvalin kim bilir kaçı oldu. Günlük bir rutin oturtmaya çalışıyorum. En küçük bahanelerle dibini boyladığım tembellik, atalet kuyusundan artık yenimden mi, paçamdan mı bir şeyden tutup çıkarmam lazım kendimi. Günler hızla akıp gidiyor, yuvarlanıyor, duvara çarpa çarpa dipsiz bir kuyunun dibine doğru yol alıyor sanki. Yerin merkezine doğru uzanan dipsiz bir tünel olmamalı zaman, değildir bence.

Neyse, aslında böyle şeyler yazmamalıyım haftalar sonra günlüğü açmayı başarmışken. Dökülen çiçeklerden, açan yapraklardan, dışardaki rüzgardan, komşunun ağır balkon perdesinin dalgalanışından, ilerdeki küçük korunun önünden  geçen belediye otobüsünden filan bahsetmeliyim belki. Ya da dosyayı açarken niyetlendiğim gibi geçen gün duyduğum ve bana küçük bir ümit olan dizeleri, son günlerde rüyamda neler gördüğümü filan yazıp kapatmalıyım dosyayı.

Bir whatsapp grubuna üyeyim. Bir arkadaşımın kitabı çıkmış, onu kutlamak için sesli mesaj gönderiyor grup yöneticisi Orta Asyalı yazar, mesajında Mahtumkulu’nun iki dizesini okuyor. İlginç. Mahtumkulu da benim yaşadığım duygulara benzer şeyler düşünüyor olmalı. Teselli edici sözler söylüyor kendine ve bana.

“Sözüm aňlan ýok diýp ümsüm oturma

Jahan giňdir, çendan bilen de bardyr.”

“Sözümü anlayan yok diye sessiz (mahzun da olabilir) oturma; dünya geniş, arada seni bilen, dediğini anlayan da çıkar.”

Ezbere okurken “anlayan” yerine “dinleyen” dedi yazar hanım. Sonra internete baktım, yukarda aktardığım şeklini gördüm hep. Ben “dinleyen”li şeklini daha çok sevdim aslında, kim bilir belki öyle bir varyantı da vardır.  Bu arada dörtlüğün başı da şöyleymiş:

“Magtymguly könle gaýgy getirme,

Bu bir iş wagtydyr, özün ýitirme.”

Sanırım burada çeviri gerektiren sözcük yok. Bana sesleniyor olmalı yaklaşık üç asır geriden:

Öyle kuyu diplerini boylama. Çek çıkar, ayağa kaldır yerde sürünen halet-i ruhiyeni. Şimdi tam da çalışma zamanı, kendini kaygılar denizinde kaybedip, zamanın korkunç dalgalarına teslim olma. Kimse dinlemiyor mu seni, sözünü anlayan yok mu? Sana öyle geliyor. Dünya geniş. Bir köşesinde seni dinleyen, anlayan bulunmaz mı sanırsın behey merdümgiriz karamsar!

Mahtumkulu’nun “dünya geniş” demesi utandırdı beni. O hazret yazarken, konuşurken bugün olduğu kadar ayırdında değildi insanlar dünyanın böyle geniş olduğunun. Söz ve görüntü şimdi olduğu gibi “yitmez” değildi ya da çoğu insan bunu bilmiyordu.

Şimdi, dağa bakan penceremin önünde bahçedeki ağaçlara, rüzgarda dalgalanan balkon perdelerine bakarak yazdığım bu satırların hemen bugün yahut yarın dünyanın bir ucunda okunma ihtimali var. Mahtumkulu’nun şiir yazdığı defter yansa, suya düşse yok olabilirdi sözü, konuşmalarını kayda alma şansı yoktu. Ama yitmemiş işte o dizeler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Captcha *