Meryem Bulut

Köpek, Kedi ve Güvercin

Okuma süresi: 5 dakika

(Bu taslak vardı bir kitabın arasında. Tarih atılmamıştı. Anlatmaya çalıştım, anladığım kadarıyla.)

Köpek Nefsim

Yürüyüş yapıyordum. Sahildeydim. Bir kedi gördüm. Beri tarafta bir köpek de varmış. Kedinin yakınlarına bir güvercin geldi. Köpek bunların etrafında dönmeye başladı. Niye böyle yapıyordu bu köpek. Doğasının gereği mi?  Başka bir köpeğe kuyruk sallamıyordu belki ama bir kötülük yapma isteği okunuyordu halinden. Dolaştı bir müddet. Süklüm püklüm duruyor. Kendine acındırmak istiyor sanki. Uyuz bir köpeğe de benziyordu. Sağ ön bacağının gövdeye yakın kısmında tüyleri bir garipti. Fazla kaşınmaktan tüyler yoluk yoluktu. Yorgundu köpek. Kesin. Ama güvercini ve kediyi göz hapsine almaktan da vazgeçmiyordu. Merakla bekliyordum. Ne olacak?

Banka oturdum. Bu üçlüyü de görüyordum. Kalemi kağıdı çıkardım. Birkaç not aldım. Sonra yürüyüşe devam ettim. Yedi bin adımı tamamladığımda evdeydim. Hedefe ulaşmıştım. Annem daha uyanmamış.

Notlarıma baktım. Köpek için nefis demişim. Ona öyle demekte haklıyım tabi. Köpeği rüyanda bile görsen kork, derler. Köpek görmek nefsin emrine amade olmak demektir. On beşli yaşlarımda ne çok görürdüm onu. Hep bana saldırmak üzere olurdu. Bazen de saldırırdı.  Birkaç defa da etimi koparmıştı. Korkuyla uyanmıştım. Köpek rüyalarını çok görünce iyice korkar olmuştum. İki üç defa da ayılar girdi rüyama. Kömür karası gibi simsiyah tüyler. Benim üstüme doğru geliyor. Çığlıklar atarak uyanıyorum yine. Olmadı, annemle ablam duruma el attı.

Mahallenin rüya tabircisine götürdüler beni. Bıkmıştım bu ürkütücü rüyalardan. Eşiyle beraber yaşayan yaşlı bir teyzeydi. Çocukları da aynı şehirde oturuyordu. Bizi oturma odasına aldılar. Amca mutfaktaymış. Sonra teyze bir odayı işaret etti.  Annemle ablama

Siz, burada kalın dedi. 

Beraber gittik. Salonlarındayız. Koltuk takımı var. Küçük bir vitrin. Oturduk. Makamlı bir besmele çekti. Sen de içinden oku, dedi. Hemen itaat ettim. Besmelemi çektim. Fatiha okudu. Üç defa. Salavat çekti. Yedi defa. İhlas suresi okudu on bir defa. Estagfirullah el azim dedik yetmiş defa.

Sonra anlat, dedi.

Rüyalarımı anlattım.

Daha çok hangisini görüyorsun, köpek mi ayı mı?

Köpek.

Sıçrayarak uyanıyor musun?

 Evet.

Bağırmak?

Evet.

Sustu. Yine bir şeyler okumaya başladı. Sesini duymuyordum. Duasını anlamıyordum. Bir süre sadece durdu.

Köpek, dedi durdu. Nefistir. Nefsin öyle bir azgınlaşmış ki ruhunu rahatsız ediyor. O çığlıklar, ruhunun. Hadi anlat günahlarını. İtiraf et, dedi.

İlk gördüğümde ne kadar yumuşak bir kadın, beyaz tülbentiyle de pamuk gibi duruyor diye düşündüğüm aklıma geldi. Son sözlerini pamuk nine değil adeta bir komutan edasıyla söylemişti. Sözler balyoz gibi kalbime indi. Nutkum tutuldu. Günahımı söyleyemedim. Her günah söylenebilir mi ya da hangi günahını insan kaç kişiye itiraf edebilir. Odadan nasıl çıktığımı bilmiyorum.

Sonrası bir bilinmezlik. Acayip bir karanlıktı.

İyilik Kedisi

Buraya gelmek için kaç dağı aşmak gerekir bilinmez. Yeşilin kırıntısının bile yok buralarda. Gri ve kocaman kayalar. Çıplak, ıssız… Haşyet kaplar insanın içini. Biraz aşağıda küçük bir mezarlık. Çoğunun mezar taşı yok. Taş parçaları mezar taşı niyetine. Bekliyorlar.

Yaklaşık bir kilometre aşağıda düzlük. Birkaç ev. Sonra yine aşağıya doğru iniliyor. Bu defa düzlük daha geniş. Yedi sekiz ev. Bostanlar var evlerin dibinde. Fasulye, biber gibi şeyler ekilmiş. Üç beş ağacın yeşili buranın bozluğunu renksizliğini alıyor bir nebzecik de olsa. Aşağıda yine iki üç ev. Çukurun dibi gibi.

Geniş düzlükteki sağdan ikinci evden bir kadın sesleniyor. Kapının önünde bir çulun üstünde oturmuş.

Zaheee! Zaheee!

Ses yok.

Ses gücünü koruyamıyor.

Zahee! Bukemın!

Az bımırım! 

Ses iyice düştü.

Genç bir kadın geldi. Nefes nefeseydi.

Geldim ana.

Az bımırım, az bımırım… Topal gelmeden bana yemek yap.

Ne yapayım ana? Evde doğru düzgün bir şey yok! Yufka getireyim mi sana!

Getir de… Nolur yufkayla. Sesi iyice eridi.

Genç kadın, yerde oturan kadına sevgiyle baktı. Rahatça kalkıp bostana da gidemezdi. Bostanda pancar vardı sadece. Bir parmak olmamıştı daha.

Ana, sana ne yapam?

Nızani…

Genç olan tekrar baktı, maviş gözlere.  Acıkmış gözlere. Yüzü aydınlandı.

Ana, kaygana yapayım sana. Kasaya koyduğumuz yağ var.  Yumurta kırayım. Yufkaya düreyim.

Topal’a ne diycez?

Genç kadın göz kırptı.

Bir yolunu buluruz ana.

Yaşlı kadın tedirgindi. Yine de başını olur manasında salladı.

Ana, ocağın oraya geçelim.

Yaşlı kadın sürüne sürüne eşiğin oraya geldi. Durdu. Sanki güç topladı. Sağ kolunu destek yaptı. Bir hamleyle içeri attı kendini. 

Genç, yaşlı kadının odasındaki kasanın anahtarını aldı, sıkıştırdıkları yerden. Acele ediyordu. Koku dışarı çıkmasın diye tahta kapıyı çekti.

Çabucak yaptı kayganayı. İlk lokmalarını aldılar almadılar hafif bir tıkırtı duyuldu. Kulak kesildiler. Topal’ın ayak sesi değildi. Hem o, bu saatte eve gelmezdi. Bakkalını bırakamazdı. Yine de tedirgindiler. Sonra zayıf bir ses. Miyav… Miyavvv … Ferahlamışlardı.

Yaşlı kadın, gelinine baktı.

Pısıkemın geldi. Yazıktır, canı çeker zahar. Pıssıkemın…

Kapıyı işaret etti. Genç hemen kalkıp kapıyı açtı. Kedi içeri geçti. Yaşlı kadının eteğinin ucuna oturdu bekledi.

Yaşlı kadın, dürümünün ucundan koparıp pısığına verdi.

Karalım, karalım diye seviyordu kadın kediyi.

Üçü de iştahla yiyorlardı.

Yaşlı kadın dürümü tutan parmaklarını yaladı. Kedi patilerini temizledi.  Genç kadın daha son lokmasını bitirmemişti. Kediye baktı.

Ana, buldum!

Neyi?

Bakkaldan gelince babama ne diyeceğimizi.

Kadın sevinçle gelinine baktı.  Kedinin başını okşadı. Kedi de geline doğru bakıyordu.

Pıssık yağı yemiş diycez. Ben dışarda unutmuşum da diycez.

Kadın, pıssığın başını okşadı. Kedi olur der gibi başını eğdi.

Kadın suç delillerini hızlıca ortadan kaldırdı. Pıssık hariç.

Kedi de bu iyiliği unutmadı. Yaşlı kadının ilk iyiliği değildi pıssığına.

(Yıllar geçti. Yaşlı kadın ve pıssığı dünya değiştirdi. Genç kadın yaşlandı. Kedileri, özellikle pıssığı halen sevdiğini söylüyor.)

Güvercin Gerdanlığı

Canım güvercin. Mübarek hayvan. Dolanıp duruyor kibar kibar. Başı dik. Köpeği görüyor, korkmuyor. Temkinli. Ona bakarken hicreti düşündüm ister istemez. Şimdi de aradan yüzyıllar geçmesine rağmen sanırım aynı masum gözlerle geziyor. Tekrar bakıyorum gözlerine. O koyu grinin ortasında boncuk siyah gözler. Bu güzellik beni çıldırtacak. Siyah neler hatırlatıyor bana çıldırtacak kadar…

Gözümü güvercinden ayırmadım. Gerdanlığı var mı? Sanki gerdanlığı olan güvercinler mağaraya yuva kuran güvercinlerin soyundan. Aşk yüzüğü takmışlar boyunlarına. Aşka dair bir iz, işaret. Aşkın her türlüsü işaret istiyor. Vefa, ilgi, sadakat… Güvercin Gerdanlığı’nı kim hediye etmişti bana, hülyalı bakışlarla. Gözleri zeytin karası mıydı…

Köpek sırtını dönüp gitti.

Kedi öbür tarafa yöneldi.

Güvercinle bakıştık.

Ben onun kara gözlerine daldım. O, gerdanlığına doğru başını eğdi.

Arada geçen zamanda neler oldu, net hatırlayamadım. Ablam geldi. Üç beş kelam.

Annem, uyandı.

Anne, köydeyken kedimiz var mıydı?

Vardı.

Nasıldı?

Kırçıllı. Siyah, gri. Babaannen çok severdi.

Sen de sever miydin?

Tabii çok severdim. Halen çok seviyorum pıssığı. Çok hatıramız var onunla.

Köyden gelince noldu o kedi?

Yükü koyduğumuz arabayı yola kadar takip etti.

Ablam araya girdi

Köyle yol arası on kilometre kadarmış, dedi

Vay be, dedim gayri ihtiyari.

Annemle biraz daha sohbet ettik.

Çayım yine soğudu. Dalmışım.

Ablam, yine takındın aşk yüzünü, dedi.

Bir şey diyemedim. Soğuk çaydan bir yudum aldım. Kitaplığa doğru gittim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Captcha *