Kar ve Su
Hani daha önce söyledim, çiçeğe çok şey lazım. Su her çiçeğe lazımdır. O olmazsa olmaz. Çiçekler suyu içerler ve büyürler. Kar da lazım çiçeklere ama her çiçeğe de lazım değil. Niye mi? Sizi bilmem ama ben çiçekleri ki ana gru- ba ayırırım. Bunu en çok İstanbul dışına yaptığım seyahatlerde hissederim. Bazen düşüncemde haklı bulurum kendimi. Bazen haksız. Botanikçiler bu fikrimi nasıl karşılarlar bilmiyorum. Bir ara bunu botanikçi arkadaşlarıma sormayı düşünüyorum. Ama bence çiçekleri şehirli çiçekler ve kır/bayır/dağ çiçekleri olmak üzere ikiye ayırabiliriz.
Nedenlerini kısaca açıklayayım, isterseniz. Kim bilir siz de beni haklı bulursunuz. Belki. Şöyle düşünüyorum:
Şehirli çiçekler daha naziktir. Sert iklimi sevmezler. Onlar dağ çiçeklerinin karları beklediği gibi beklemezler mesela. Onlar ince ince yağan yağmurları severler. Ilık rüzgârları severler. Dağ çiçekleri öyle mi ya! Dağların karı, rüzgârı, boranı, fırtınası, kavuran sıcağı onları etkilemez. Işıktı, gölgeydi deyip nazlanmazlar. Narin gibi görünen o çiçeklerin ne kadar güçlü olduğunu Anadolu’nun kekik kokulu dağlarına çıkınca anlayabilir insan.
Kışı, kıyameti, karı en çok seven çiçek sıralaması yapılsa kardelenler birinci olur zannımca. Bunu anlamak için botanikçi olmaya gerek yok.
Dağ çiçeklerinin sevgilisidir kar. Onların dört gözle beklediğidir. Sardunya gibi nazlı çiçekler içinse ölüm sebeplerindendir.
Kar, ölüm. Kar, hayat.
Bir kar tanesi gibi düşmek istiyorum dağların eteklerine. Kalbim dağlar kadar büyüsün istiyorum. Kalbimin yollarından kalbine ilerlerken Bir rüzgâr olup essem… Bahar olsam…
Ben kalbinin toprağında kar olmayı ve Yok olmayı göze almıştım.
Çünkü…
Sende bir çiçek gibi dirilmeyi istiyordum.
Ben dağ çiçeklerini şehir çiçeklerinden bir gram daha fazla seviyorum galiba. Naz yok. Niyaz yok. Mırın kırın yok… Nerede nasipse orada yaşarız, diyen uyumlu çiçekler. Güpgüzel çiçekler. Dağlı çiçekler. Karlı çiçekler.