Fatih Yıldız

Gerçek Önemlidir: The Report

Okuma süresi: 3 dakika

Öyle gerçekler vardır ki bazen ortaya çıkmaları tehlikeli olabilir. Hele bu gerçekler, içinde bazı kanunsuzlukları barındırıyor ve devlet tarafından saklanıyorsa gerçeğin peşinden gitmek hem cesaret hem de sabır ister.

The Report, ünlü yönetmen Steven Soderberg’in yapımcılığını üstlendiği ve Scott Z. Burns’ün hem yazıp hem yönettiği, izleyiciyi gerçekten de rahatsız eden bir film.

11 Eylül sonrası CIA büyük bir çaresizlik içindedir, dünyanın en gelişmiş kaynaklarına sahip olmasına rağmen istihbarat yetersizliği yüzünden saldırıları önleyememiş ve eleştiri oklarının hedefi olmuştur. Bu durumu lehine çevirmesinin tek yolu ise sorumluları bulup adalete teslim etmektir. Bunun için de Gelişmiş Sorgulama Teknikleri adı verilen, aslında mahkumlara acımasızca işkence yapmaktan başka bir şey olmayan yeni bir uygulamaya geçer.

Amerika ile müttefik bazı ülkelerde açılan CIA işkencehanelerine dünyanın farklı yerlerinden yakalanıp getirilen mahkumlar, bilgi almak için insanlık dışı işkencelere maruz bırakılırlar.

Başta su işkencesi ile boğma olmak üzere, dayak, uykusuz bırakma, cinsel taciz, aşağılama, böcek dolu tabutlara kapatıp gömme gibi pek çok insanlık dışı işkence yapılırken tüm sorgulamalar aynı zamanda kayda alınmaktadır. Bu işkence kayıtlarının daha sonra CIA tarafından ortadan kaldırıldığı Newyork Times’da haber olunca bir anda ortalık karışır.

Senatör Dianne Feinstein (Annette Bening) başkanlığında bir soruşturma komitesi kurulur ve bu olayı araştırması için Harvard mezunu, FBI’da dört yıldır terörle mücadele biriminde çalışan Daniel Jones (Adam Driver) görevlendirilir.

Üç beş kişiden oluşan küçük bir ekiple penceresiz bir bodrum katında, gecesini gündüzüne katarak altı yıl boyunca çalışan Daniel, CIA’in yaptığı tüm kanunsuzlukları, yaptığı insanlık dışı işkenceleri, başta başkan olmak üzere hükümet yetkililerine söylenen yalanları inceler. Altı milyondan fazla belgeyi okuduktan sonra, yapılan tüm kanunsuzlukları yedi bin sayfadan oluşan bir raporla ortaya koyar.

Araştırma ilerledikçe elbette yapılan hukuksuzlukların ardındaki güçler de boş durmaz. Politik baskılar, tehditler, istihbarat sızdırma gibi suçlamalarla kuşatılmaya çalışılan Daniel, tüm baskılara rağmen Senatör Feinstein’ın da desteğiyle raporunu komiteye teslim eder.

Bu arada yapılan işkencelere izin veren Bush yönetimi gitmiş ve iktidara Obama gelmiştir. Obama’nın demokrat adamları, seçim başarılarını biraz da onlara borçlu olduklarını düşündükleri için CIA ile bir zıtlaşma içine girmek istemezler. Açıkçası hazırlamakta oldukları bazı kanun tasarılarının da bu rapor yüzünden desteklenmeyeceğinden korkmuşlardır.

Rapor konusunda arabulucu olmaya karar veren Beyaz Saray, CIA ve komiteyi bir orta yolda buluşturma çabası içine girse de CIA’in raporu sansürleme girişimleri devam etmektedir. Sonunda CIA, işkence yöntemlerini kullandığını kabul eder ve 2014 yılında yedi bin sayfalık raporun sadece beş yüz sayfalık özeti tüm baskılara rağmen yayınlanır.

Sundance Film Festivali’nin en iyi filmlerinden biri olarak gösterilen The Report; çok akıcı, aksiyon dolu bir film değil. Hatta yönetmen tarafından bilinçli olarak hep kapalı, basık mekanlarda geçen sahneler sonucunda bir nevi size de işkence yapıldığını hissediyorsunuz.

Özellikle işkence sahnelerinde kullanılan sarı tonlar ve fonda verilen ağır metal müzikler işkence gören insanların yaşadıklarına empati yapabilmeniz için sanki üzerinizde bir baskı kuruyor.

Daha önce Salgın (Contagion) gibi ilgi çekici bir filme de imza atmış olan yönetmen Burns, The Report’ta biraz belgesel tadında bir film ortaya çıkarmış. Diyalog fazlalığı seyirciyi yorsa da bir gerçeğin peşinde inat ve inançla koşturan Adam Driver’ı ve ona sonuna kadar destek olan Annette Bening’i güzel performanslarıyla izlemek bu yorgunluğa değiyor.

Filmi güçlü bir politik eleştiri olarak değerlendiremesek de güçlü oyunculuklar ve gerçek bir hikayenin anlatılmış olması kayda değer. Film de özellikle dönemin yöneticilerinin hiçbirinin gösterilmeyip özellikle sorumlu CIA yöneticilerinin isimlerinin bile verilmeyişi filmin savunduğu gerçekle biraz tezat teşkil ediyor.

Filmin sonunda sadece bir yazıyla insanlık dışı işkencelerden sorumlu olanların hiçbirinin ceza almadığını ve hatta içlerinden birinin daha sonra CIA direktörlüğüne getirildiğini öğrenmek de seyirciye hayal kırıklığı yaşatıyor.

Geçtiğimiz yıl Blackkklansman’da oynadığı dedektif rolüyle Oscar’a aday gösterilen Adam Driver’ı daha önce Star Wars serisiyle de izleme imkânı bulmuştuk. Üç Emmy adaylığı da bulunan Driver, her geçen gün oyunculuğunu geliştirip kalitesini artırmaya devam ediyor.

American Beauty ile yine Oscar adaylığı bulunan tecrübeli aktrist Annette Bening, film boyunca hiç düşmeyen performansıyla gerçekten de güzel bir oyunculuğa imza atmış.

Filmin sonunda bir Beyaz Saray yetkilisinin “Demokrasi pis bir iş ama dünyanın kaç ülkesinde böyle bir rapor hazırlanabilir?” sorusuna Senatör Feinstein’ın verdiği “Rapor hazırlayan değil, raporu yayınlayan ülke olmak istiyorum.” cevabı da filmin ana fikrini anlatıyor.

Yazıyı yine filmden alınan bir replikle bitirelim. “Düşmanlarımız vicdansız, biz öyle olmayalım.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Captcha *Time limit exceeded. Please complete the captcha once again.