Meryem Bulut

Kanunlar… Kanunlar…

Okuma süresi: 2 dakika

Birkaç zamandır, zihnim dönüp dönüp kanun kelimesine takılıyor. Kanun koyucu falan da değilim, onların yanından bile geçmem; hatta o kanun koyucuların gölgesine dahi bulaşmam. Neden bu kelime zihnimde dönüp duruyor? Benim gibi bir zavallının haddine mi düştü kanuna kafa yormak! Koyulan kanunların, vicdana uygunluğunu düşünmek! Hele hele tartışmak, asla ve kata! Aklıma dahi gelmez. Gelmezdi de kanunlara dair kara kara düşünmem nedendir?

Öyle gül gibi romantik konular bana el ederken, kanun diye sayıklamak da neyin nesi! Benim gibi, yani benim gibi biri derken romantik veya duygusal imajımı kastetmiyorum, diplomasında edebiyat yazan biri aşkı tercih ederdi mesela.   Aşk, dikenli bir gül gibi masamda duruyor hem de.          Yaz beni! Yaz beni! diye dürtüp duruyor üstelik. Fabrizio! Vaktini bekle her şey sırayla canım! Aşk da dâhil buna, yalnız senin yaptığın sıra değil önemli olan; hem sıra dediğimiz nedir…  Lütfen dağıtmayalım, ciddi bir konuya değinmek istiyorum.

Kanun, önemli. Yanlış yaptıklarında tebaaya hadlerini bildirmek ve yüce devlet ve yüce kanun karşısında boyunlarının kıldan ince olduğunu aynel yakin göstermek için ve dahi  hizaya sokmak için kullanışlı bir araç. Kanun, elzem. Tamam, amenna! Lakin bu kanunların doğruluğunu veya insan haklarını en iyi şekilde koruduğunu nasıl düşüneceğiz?  Hele ki kanunların, anayasaların bu kadar sık değiştiği ülkelerde! Bu kadar değişiklikler yetmezmiş gibi bir de kanun hükmünde kararnameler art arda yürürlüğe giriyorsa! Aman Allahım!   

Dünya değişiyor, kanunlar değişmiş çok mu diyeceksiniz, haklısınız. Ben de şunu düşündüm: İnsanoğlunun temel ihtiyaçları değişmezken, bu kadar değişkenlik niye? Üstelik bütün milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni tanıyorken niye insanlar bu kadar mağdur oluyor? Galiba, kanun koyucular yüzünden daha çok. Tabii burada kanuna tâbi olanların ondan ne anladıkları da bir o kadar önemli. Kanunu yorumlayışımız da belki aşkı yorumlayışımız gibidir, ne dersin Fabrizio, bazıları tutkuyla bağlı aşka, bazıları içinse rüzgâr gibi hızlı geçiyor.

İnsan zihni, çok kaypak. Kanunları bile kendi menfaatlerini doğrultusunda yorumluyor.  Genlerindeki yaşama içgüdüsüyle böyle yapıyor sanırım. Yaşama tutkusu, hayatta kalma isteği, kendini güvene alma ihtiyacıyla yorumluyor o sert kanunları bile. Kim bilir belki kanun koyucular da aynı şeyi düşünüyorlardır, fark etmeseler de.

Ey kanun koyucular, ülkelerin yüce gönüllü insanları! Yaptığınız kanunların halkın nazarında gerçek bir kanun gibi kabul görmesini istiyorsanız, vicdanınızı susturmayın, hatta en çok onunla içli dışlı olun. Ve koyduğunuz kanunların bir gün sizin için de geçerli olabileceğini hatırlayın. Hatırlamak, yüce kanun koyucuların cübbelerindeki asalete çok yakışacaktır, yoksa hükmü elinde bulundurmanın insana verdiği büyüklük duygusu birçok duygunun üstüne perde olacaktır. Belki de kanun koyucuların imtihanı tam da burada başlıyordur. Mevkiin değil, hakikatin, vicdanın, insanın yanında durmak. Mihenk taşı olarak duruyor kanun koyucunun önünde.

Kanunlar üstüne söylenen şeyler de ilgi sahama giriyor tabii ki, ilgi ne kelime, onlarla haşır haşır neşir olmak zorunluluk benim için. Ama onlardan söz etmek istemiyorum.  Benim derdim, bahtıma düşen zaman diliminde kanunların, insanların nasıl da canını acıttığı ve yüreğini yaktığıyla ilgili. Adaleti sağlamak için var olan kanunlar, binlerce insanı mağdur ediyorsa; kanun uygulayıcılar, kanun koyucuların kayıtsız şartsız emri altındaysa… Ters giden bir şeyler oluyor demektir şu güzelim dünyada. Bu hal, dört duvar arasında yaşayan kendi halinde vicdanlı insanların kalbini acıtıyorsa, yerinde duramaz hale getiriyorsa… 

Derdimi buldum, yazarken. Nihayet buldum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Captcha *Time limit exceeded. Please complete the captcha once again.