Meryem Bulut

Tabiata, Bir Parça da Kalbe Dair

Okuma süresi: 3 dakika

Bir zamanlar masama bırakılan

çiçeklerin anlattıklarını dinliyordum.

Bir de baktım, vazomda gerçeğin çiçeği.

Şitaiyye Dedikleri

Divanları incelerken gözlerim şitaiyye arardı. Neden, bugün bile tam olarak bilmiyorum.  O zamanlar, kışın lapa lapa kar yağardı. Kış, kış gibiydi. Sobalar yanardı. Üstünde  kestane; limon kabuğu . Güğümde  su. Bulaşıklar için daha çok.  Belki banyo;   belki çamaşır için kullanılacak.  Kışın kendine has ikliminde değişen hayatımızın şiirdeki izlerini mi arıyordum. Bilmem. Belki de divan şiiri hayattan kopuk değildir tezine kendimce kanıt arıyordum. Bulunca sevinç, bulamayınca üzüntü. Altı yüz küsür yıllık edebiyat, nasıl yaşardı? Hayattan kopuk! Bunun için sayfalarca makale okunur/yazılır.

Yukarıda dedim ya, kış kış gibiydi. Şimdi, burdan, dört duvarın sessizliğinden baktığımda, sanki aradan yüz yıllar geçmiş. Kışı anlatan şiirlerde/şitaiyelerde kışın zorlukları vardı daha çok.  Ama umrumda  değil bu. Kar yağacak, yollar kapanacak. En yakın bakkala ekmek almaya  giderken kartopu oynanacak. Karda  ayak basılmamış bir yere basmak, küçük bir zafer sevinci sunacak çocukluğumuza. Karın kapattığı enginliğe bakarken gözler kamaşacak, hayaller kurulacak.  Kar, ağaçların yapraklarına da yığılacak. Bir dal tutup sallansın. Altından en sevdiklerimiz geçsin. Oyunlar işte. Küçük oyunlar, basit. Saf zihnin, keder görmemiş zihnin minnacık zevkleri. Zevk bile değil.

Şitaiyelerde anlatılan kış, gerçekten o kadar zor mu demekten kendimi alamadığım yıllar.

Sonra.

Çok kış yaşadım. Ama biri var ki…

Zemheri.

Evvelbahar Dedikleri

Cümbüşlü baharım. Renklerin en civcivlisi sende.  Uyanışın kalbi, dünyanın kalbi sende atar. Sarhoşlukların en masumu senle gelir. Bahar yürüyüşlerindeki baş dönmesini nasıl açıklarız. Masamıza bırakılan çiçekler. Küçük notlar. Tertemiz duygular. İnsanlığa, sevgiye, hakikate inanmamız gerektiğini fısıldar. Menekşeler, şebboylar… Neler söylerdi bana gece yarıları. Aşka inanmak istiyordum, sevgiye güvenmek… Nedense menekşenin moruna takılıp kalıyordum. Sümeyra’nın gönderdiği karlı resimlere. Sisley’in kar tablolarına… Bahardı oysa. Hem de evveliydi baharın. Çiçek gönderenler sustu zamanla. Çiçekler konuşmaya devam etti, ben dinlemeye…

Biliyordum ayların en güzeli bahardaydı.  Nisandı.  Kainatın baharı. Tesbihteki imamenin sahibini hatırlattı tekrar tekrar. Nisan yağmurları topladım yüzüm için. O’nun nurundan bir damlanın hatırası uğruna. Güzellikti bahar. İçimi dışımı kuşatsın istedim. Aşk için. Aşka inanmak istiyordum delicesine. En çok da bahar gelince.

Aşk için mi dönüyordu dünya? Koca Mevlana yanlış hissetmiyordu, umarım. Mesnevi’yi yazan bir kalbe itimat etmek,  akla itaat etmektir, diyor kalbim. Öyle olsun.

Yaza Güzelleme

Yaz. Dal dal erik. Sepet sepet çilek.

Ağaçlar, ağır meyveleri ve kıvama gelmiş renkleriyle sendedir. Olgunlaşan incirler zamanısın. Koyu  yeşil yaprakların üstüne incirin mor gölgesi düşer. Ne kadar da yakışırlar birbirine.  

Mimozalar solmaya başlayacaktır az sonra.

Sonbahara Varınca

Her mevsimin kendine göre esen rüzgarları olsa da, rüzgarların çeşidi anlık olaylarla değişse de sonbahara yakışan ya da benim en çok yakıştırdığım özel bir rüzgar var. Fuzuli’nin badı sabah rüzgarını hatırlatmaz o. Zaman rüzgarıdır.  Solgundur. Huzurludur. Belki de bu yüzden bu kadar seviliyordur sonbahar. Saçlardaki ak çoğalmıştır. Kışın ayak sesleri belki. Evvelbahardan kalan heyecanın esamesi  yok.

Gerçek bir saltanattır o. Kızıl saltanat. Gidişlerden aşinalık taşıyan. Bir parça da ölüm kokan.

İnsan ömrünün sonbaharına geldiğini ne zaman anlar? On beşinde toprağa giren, ömrünün kışına ne çabuk gelmiştir. Daha evvelbahara, yaza, sonbahara uğramadan… Mezarına dikilen koyu yeşil çamlara kar yakışır mı?  A.’nın mezarı görmedim uzun zamandır.

Kalbe Dönünce

Kalbimden geçenleri yazmaya çalışırsam kendimi anlarım sandım. Kalbimin gizli odaları açılır dedim bana. Kendimi bilmek istedim. Belki kalbime değen bir kalp bulunur ümidi taşıdım.  Rüzgarları ve çiçekleri  dinledim. Karı seyrettim.  Divanlar karıştırdım. Mevsimlerden geçtim. A.’nın mezarına gidersem zemheride. Kalbimin acıyla donacağından korktum.

Halbuki hissediyorum, öyle donmadan, kaskatı kesilmeden, toprağın soğuk dibini görmeden… Olmayacak. Kalbim atmayacak zemheriden geçmeden. Yaşamak denir mi böyle bir hayata.

İşte duruyor masamda gerçeğin çiçeği.

İşte düştü satırlara gerçeğin çiçeği.

O görülmeyen gerçeğin çiçeğine bakarken, kalbimdeki zemherileri acıyla hatırlarken, evvelbaharın minik süslerinden kendime bir demet yaparken, akları çoğalan saçlarımı toplarken, pencereden gelen ışıkla kalemim aydınlanırken biliyordum, dünya dönüyordu. Kalbim de dönüyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Captcha *