“Öteki” Mahalleyi Eleştirmek
Edebiyat ve bilim dünyasında eleştiri hiç şüphesiz çok değerlidir. Çünkü sanatı ve bilimi geliştirmenin tek yolu bu.
Ben bu yazıda daha çok siyasi ve sosyolojik eleştirileri ele alacağım.
Benim eleştiriye temel olarak yaklaşımım genel olarak şöyle: Herkes eteğindeki taşları zaman, mekân ve kişilerden bağımsız olarak dökmeli. Eleştirileri bilgiye dayanmasa bile, yanlış olsa bile, saçma olsa bile söyleyebilmeli. Zira yanlış eleştiriler de bize bir şey öğretebilir. (Eleştiri, başka bir yazı konusu ve kısa kesiyorum.)
Muhalif ve karşı olduğunuz bir düşünceyi, ideolojiyi, partiyi veya sistemi eleştirmek gerçekten çok kolaydır. Zevk de verir. “Nasıl da onları ilzam ettim ama!” düşüncesinin keyifli bir yanı vardır. (Necip Fazıl bunu çok yapıyordu.) Üstelik içinde bulunduğunuz sistem, ideoloji ve düşünce için kârlı bir tarafı da vardır. Hem sevenleriniz artar, çünkü ait olduğunuz ideolojiye mensup diğer insanları savunmuş ve sevindirmiş olursunuz, hem de o insanları konsolide etmiş olursunuz, yani savunduğunuz insanlar ideolojilerine daha fazla bağlanır ve savunurlar.
Bu bir konfor alanıdır da aynı zamanda. (Konfor alanı da ayrı bir yazı konusu)
Konfor alanından konuşmak, eleştirmek kârlı bir ticarettir. En güncel örneği hemen buraya yazayım. Türkiye’de yaşayıp Filistin-İsrail savaşında, İsrail’i eleştirmenin siyasi ve sosyolojik getirisi vardır. İstediğiniz kadar –kaba tabirle- İsrail’e sallayın, hiçbir şey kaybetmezsiniz. Bir risk almış olmazsınız. İran’daki diktatör rejimini Türkiye’den eleştirmek çok kolaydır. Avrupa’yı ve Amerika’yı Türkiye’de yaşayıp konfor alanından eleştirmek de aynı kategoriye girer. Efendim, niye Amerika ve Avrupa bize demokrasi ve hukuk getirmiyormuş. Adama sormazlar mı niye getirsin veya kendi ülkende demokrasi ve hukuk inşa etmekten o kadar aciz misin?
İran’da yaşayıp İran’ı, Türkiye’de yaşayıp Türkiye’yi, İsrail’de yaşayıp İsrail’i eleştirmek gerçek bir duruştur ve hakkaniyetli bir eleştiridir. Türkiye’deki hukuksuzluğu eleştiremeyip başka ülkelere demokrasi dersi vermek aptallığa ve korkaklığa girer. İktidarın yolsuzluklarını eleştirip içinde yaşadığın sistemdeki yolsuzlukları örtbas etmek ahlaksızlığa girer.
Konfor alanında oturup sigarasını ve kahvesini içip kılavye başında (ucuz) kahramanlık yapmak gerçek bir eleştiriye girmez.
Gerçek eleştiri –bence- kendi mahalleni ve ideolojini, ideolojine mensup insanları eleştirebilmektir. Hatta bunu kamuoyu önünde yapabilmektir. Öteki mahalleyi eleştirmenin ne sana ne ideolojine ne de öteki mahalleye hiçbir katkısı yoktur. “Öteki Mahalle” zaten reaksiyoner davranıp savunma refleksiyle aynı tonda cevap verir ve onların gelişimine bir katkı sağlamaz. Kendi mahallene zaten bir faydası olmaz, çünkü karşı mahalleyi gömüyorsun tabiri caizse.
Eleştiri odur ki okları kendi mahellene yöneltirsin. Yanlışları, eksiklikleri yazarsın, çizersin, tartışırsın ve bu, ideolojine ve ona mensup insanlara katkı sağlar ama çok risklidir.
Neden?
Çünkü dışlanırsın. İçinde yaşadığın topluluğun seviye ve ahlakına göre, hain, dönek hatta ajan ilan edilebilirsin. Davana, partine, ideolojine zarar vermekle suçlanırsın. Çünkü statükonun işine gelmez ve tahtı sallanır. Bu da konfor alanın dışına çıkmayı gerektirir.
Kendi cemaatini (Bu sözcüğü sosyolojik kavram olarak kullandım.) eleştirebilmek bir erdemdir ve en önemlisi cesaret ister. Bunu yapamıyorsanız; bir boş konuşuyorsunuz, ikincisi de eleştiriye açık değilsiniz ve hiçbir şekilde düşünce planında ileri gidemezsiniz. Kendi mahallenizde çelik çomak oynamaya devam edersiniz ama mutlu da olursunuz.
Neyse…
Bu hamur çok su götürür.