Ben Hepinizi Çıplak Görüyorum
İnsanlar çıplak doğar, sadece bedenen değil; kalben, zihnen ve ruhen de çıplak doğar. Bebekken bize elbise giydirildiğinde bizi rahatsız eder ve ağlarız. Zamanla bu elbise bizim fıtratımız haline gelir, alışırız ve elbisesiz olduğumuzda utanırız artık. Elbiseli olmak ikinci fıtratımızdır aslında.
Doğar doğmaz bize bir isim verilir ve ilk kimliğimizi kazanırız; bu, doğduğumuz coğrafyaya göre değişir ve bizim tercihimiz değildir; David, Ahmet, Hanna veya Halime; doğduğumuz çevrenin çocuğu olmaya başlarız.
Mark Twain, “İnsan Nedir?” adlı eserinde, insanın yaşadığı çevrenin ürünü olduğunu soru-cevap diyolagları ile şahane bir şekilde anlatır. Bunun bizim dilimizdeki karşılığı; coğrafya kaderdir.
Tıpkı bize giydirilen elbiseler gibi; kalbimiz, zihnimiz ve ruhumuz, yine çoğu zaman bizim tercihimizdışında hatta bazen zorla, çevremizin ve devletimizin istediği şekilde şekillendirilir ve yönlendirilir. Biz de bütün bunların kendi fikrimiz olduğunu düşünürüz, çünkü o fikirler, inançlar, yargılar, önyargılar bizim fıtratımız haline gelmiştir.
Kalbimiz doldurulur. Neyi ve kimi ne kadar sevip sevmeyeceğimiz, kimden ve neyden ne kadar nefret edeceğimiz öğretilir. Aslında zamanla kalbimiz kirlenir. Dinimize inanmayanlar düşmanımızdır, milletimizi sevmeyenler haindir, bizim gibi düşünmeyenleri insan olarak bile kabul etmeyiz çoğu zaman. Zihnimiz önyargılarla dolar. Sorularımızla karşımızdaki kişinin inançlarını, ideolojisini, sosyal statüsünü, gelir düzeyini öğrenir, kafamızda yeni bir kişi yaratır ve onu yargılarız hemen orada.
Zihnimiz; gelenekler, kanunlar, ideolojiler ve devletin öğrenmemiz için zorladığı ve dayattığı bilgilerle kirlenir. Ve artık biz yaşadığımız toplumun, ait olduğumuz devlet ve milletin bir üyesi değil; kölesi olmuşuzdur ve o kadar farkında değilizdir ki bununla gurur duyarız.
Tanıdığımız herkesi zihnimizde bir şekilde yargılarız, başka ülke insanlarına düşman gözüyle bakarız, dinimizden olmayan kafileri öldürmeyi kendimize hak olarak görürüz; çünkü kazandığımız ikinci fıtrat böyle yapmayı gerektirir.
İnsan olmak neyimize yetmiyorsa, başkalarının bizim gibi düşünmesini, inanmasını, sevmesini, nefret etmesini isteriz; bunu hak olarak görürüz.
Oysa insan olmak ortak paydasında yeryüzünde barış içinde yaşamak mümkün.
Bendeniz onlarca ülke gördüm, yüzlerce insan hikayesine vakıf oldum. İnsan her yerde insan. İhtiyaçları, beklentileri, düşünceleri her yerde neredeyse aynı.
Bana gelince…
Kimsenin özel hayatına dair sorular sormuyorum. Kimse hakkında daha fazla bilgi sahibi olmaya çalışmıyorum. Hayatın akışı içinde, bana kendi hikayesini ne kadar anlatırsa onunla yetiniyorum.
Ben hepinizi doğduğunuz andaki çıplaklığınızla görüyorum. Kimseye karşı önyargılarım yok. Kimseyi yargılama hakkını kendimde görmüyorum. Hayat hikayesinin arka planını bilmediğim insanların davranışlarını yadırgamıyorum. Hem, bana ne!
Aynı şekilde hayatın olağan akışına ters bir şekilde bana sorulan sorulardan da rahatsız oluyorum.
Benim gözlüğüm insanları çıplak gösteriyor! Kalben, zihne ve bedenen çıplak görmek en iyisi.
Dininiz, siyasi ve ideolojik kimliğiniz, cinsel tercihleriniz, milletiniz hatta beni ve ait olduğum değerleri sevip sevmemeniz bile umrumda değil. İnsan mısınız? İnsani evrensel değerlere, insan haklarına ve hukuka saygılı mısınız, değil misiniz; sadece buna bakıyorum.
“Kimsenin özel hayatına dair sorular sormuyorum. Kimse hakkında daha fazla bilgi sahibi olmaya çalışmıyorum. Hayatın akışı içinde, bana kendi hikayesini ne kadar anlatırsa onunla yetiniyorum.” Özellikle ülkem insanında, tanışma sonrası ilk beş dakikada bu bilgileri edinmek bir karakter olmuştur. Birkaç ay önce ben de yaşadım ve ‘isterseniz annemin kızlık soyadını da vereyim’ diye latife yaptım. Kötü niyetli biri değildi. Fıtratlara böyle yerleşmiş.
İnsanın Etnik kimliğine değil Eşref-i kimliğine baktığımızda varacağız toplumsal huzura . Güzel bir yazı olmuş kaleminize sağlık hocam.
Kaleminize sağlık Niyazi Hocam,
yazı çok güzel ancak katılmadığım temel bir sav var ”Oysa insan olmak ortak paydasında yeryüzünde barış içinde yaşamak mümkün” demişsiniz ya, aramızda kalmasın ama insan doğası bunun mumkun olmadıgını gosterıyor. Hz. Adem’im iki ogluna dar gelen dunya milyonların, milyarların taleplerıne, gozlerındekı delıgı doldurmaya yetmez en azından yasadıkları surece. Barıs taraftarı olmak bır sonuctan bır realıteden cok bır ahlak ve durus meselesıdır… Ademoglunun tarıhı bunu gosterıyor!