Şimdi Neresi Sıla Neresi Gurbet
Kalabalık olmayan bir caddenin yan sokağıydı bizimkisi. Hiç beklenmedik şekilde hafif bir eğimle sokaktan aşağı inilir, evlerin önündeki düzlüğe çıkılırdı. Kapıları düzlüğe açılan evler de benimdi, merdiveni sokağı kucaklayanlar da. Her birinin hikâyesini bilendim ben, her birinin kokusunu aklında tutan. Gözümü açtığımda gördüğüm, ilk adımlarımı attığım, ilk sözcüklerimi söylediğim yer burası. İlk oyunlarımı oynadığım, ilk arkadaşlarımı edindiğim, dahası ilk mutlu olduğum.
Orada, traktörün üstünde oyun oynuyor altı yaşım. Üstümde yeni alınmış bayramlıklar. Siyah kadife bir etek, beyaz dantelli bir gömlek. Çorabım, ayakkabılarım, tokalarım her şeyim yeni. İhtarlara aldırmadan sokakta bir oraya bir buraya koşturan bir düzine çocuk. Aklımıza nereden geldiyse çıktık traktörün römorkuna, gerdik halatı arka kapağına, tutup kendimizi atıyoruz aşağıya. Ben ilklerden olmam hiç. Korkarım. Ama alay edilmekten daha çok korkarım. Atladım. Başımı çarptım bak ve düştüm. Dizimin ağrısından başka boynuma ılık bir şeyler değiyor. Kafamı çevirdim, beyaz gömleğim kıpkırmızı. Ağlamaya başlıyorum. Kırmızılığa değil, gömleğimin mahvolmasına. Kanla ilk tanışmam böylece oluyor.
Bak geliyor sekiz yaşım. Dedemin kucağına koşan benim. Kollarını açmış bekleyen, gözleri bambaşka gülen o adam benim dedem. Camiden geliyor. Az evvel döndü köşeden. Döner dönmez beni gördü. Ben de onu görünce koştum delice. Diz kapaklarını yere koyup kollarını ne de güzel açtı. Ben mutluluktan, sevildiğimi bilmekten dört köşe. İşte tam kavuştuk derken, arkamda benimle birlikte koşan horoz omuzlarıma biniveriyor. Çığlık, gözyaşı. İlk korkum oluyor böylece…
Şu merdivende saklanan on beş yaşım. Koşturmaktan bitap, oyun oynamaktan hoşnut. Saklambaca ebe olmamak için çabalıyor. Diğer saklananlarla, evlerin içindeki kalabalığı seyrediyor. Muhtemelen bir bayram arefesi. Şöyle başını kaldırıp ebeye bakınca yakalandı. Ebe önde o arkada koşuyor. Varıp değemese de dut ağacının kalın gövdesine, mutlu halinden. Bir yenilmişlik edasıyla oturup oyunun gidişatını seyreden ben, etrafımdaki onca insanı kaybetmekten, bu mutluluğun bozulmasından endişe ediyorum. İşte sevdiklerimi kaybetmekten ilk korkuşum böylece oluyor.
Traktörün direksiyonunda oturan on sekiz yaşım. Sabah mahmurluğuyla güneşin ilk sıcaklığını hisseden benim. Anavudu, tırpanı ve diğer malzemeleri römorka koymalarını izliyorum. Patosa gidiyoruz. Biraz sonra bi dolu ekmek ve tahin helvası alacağız bakkaldan. Buğdayları çuvallara doldurma işini yarılayınca, traktörün gölgesinde oturup afiyetle yiyeceğiz. Ondan önce sebzeli bulgur pilavı isteyecek dedem, kalkıp kendimce bir şeyler yapacağım. İşte tek başıma ilk yemek yapışım olacak bu.
Balkonun mavi demirlerine tutunup olan biteni izleyen yirmi dört yaşım. Aşağıda yeşil bir araba, etrafta ağlaşan insanlar. O çok güzel gülen dedem tahta bir kutunun içinde son kez iniyor kendi yaptığı bu merdivenlerden. Babam ilk defa ağlıyor. Dizlerimde derman, gözlerimde fer kalmıyor. Dayanamam sanıyorum bu ayrılığa. Dayanıyorum. Gerçekten kaybetmenin ne demek olduğunu anlamam böyle oluyor.
Şimdi bunları hiç yaşamamış gibi anlatan otuz iki yaşım. Puslu bir hayal hepsi. O sokağın ötesini gurbet sayan ben, şimdi sılam neresi bilmiyorum. Köprünün altından akan sular kıyıdan kıyıya vurdu bizi. Korkularım, mutluluklarım, “an”larım o sularla beraber aktı gitti. Yeni korkular, yeni mutluluklar, yeni “an”lar biriktiriyor bu yaşım. Sahi ben miydim onca şeyi yaşayan, yoksa küçük bir rüya mıydı hepsi?
Hiç unutulmayan kokusuyla sesiyle yıllardır bizde yaşayan dedelerimiz.. keşke olsa da karşımızda anlasa halimizden dediğimiz ulu çınarlarımız.. onlara tam ihtiyacımız olduğunda vuslat düştü bize.. çok güzel bi yazı olmuş Merva hanım kaleminize sağlık beni çocukluğuma götürdü..
Hep hüzün hep ıstırap yazıyorsun Merva hanım, göz pınarlarımızı coşturdun yüreğine sağlık.
Oncelikle bu öyküyü okuyup da geçmişe gitmemek elde degil ..beni alıp götürdünuz uzaklarda kalan yerlere…keşke hayatımız hep böyle güzel ve çocuk kalabilseydi..yüreğinize sağlık çok duygulandırdiniz beni .parça seçimi harika olmuş cokk teşekürler anılarımızı hatirlattiniz.
Öyle güzel yazmışsınız ki Merva Hanım, anlattıklarınızı gözümüzde canlandırmamak elde değil.
Size bu yorumu, eklediğiniz şarkıyı dinleyerek yapıyorum. İnanın öyle duygusal bir an yaşamama sebep oldunuz ki gözlerimden akanlara engel olamıyorum, doğrusu olmak da istemiyorum.
Bize geçmişte yaşanılan hatıralarımızı anımsattiniz, onlarla yüzümüze hem tebessüm hem de hüzün kattınız.
Dilerim yasadiginiz her yeni “an” size daima umut olur. O çocuk kalbinize, emeğinize sağlık.
Biz okuyucularinizin yüreğine dokunan yeni hikayelerinizi sabırla bekliyor olacağız…
Hayatımız da ilkler unutulmazdır
çünkü ilk akla gelen o anılar olur…
O anılar
TaZelendikçe zihinde
Bakarsın
gelmiş oturmuş
dizimizin dibinde
Kulak kesilir bizimle de
Dinler dinler dinler
Elli defa dinlese de …
İlkleri nice güzelliklerle yaşamanız dileğiyle efendim …
Hiç bu kadar çocukluğumu özlediğimi hisset memistim çok teşekkür ederim beni o yıllarımda gezdir diginiz için elinize, yüreğinize, kaleminize sağlık.
Ben, seni gençliğinde tanıdım.
İçindeki o çocuk masumiyetini de gördüm, gözlerindeki ihtiyarı da gördüm.
Çocukluğun da gözlerimin önünden okurken geçti.
Çok başarılı bir eser olmuş tebrik ediyorum. Beni; en güzel yıllarıma götürdün. Her şeyden bir haber olduğum olduğum zamanlara..
İçimi titreten yazılarını okuduğumda, bütün yazarları unutup yalnız seni okumak istiyorum. Teşekkür ederim 🙂
Çiçek gibi kalp’leri kıranlar , bahçeniz güneş yüzü görmesin!! Mutlu günlerde huzur solumanız temennisiyle..
Nice yaşlar göresiniz ve yazasınız.