Yeşil Mürekkepli Sesli Kitap
Gecenin sessizliğinde, şehrin uğultusunun yerini alan tek ses, kulaklarımdaki anlatıcının kadife tınısıydı. Gözlerim kapalı, ellerim boş, ama kulağımda, usta bir yazarın kaleminden çıkmış satırlar ardı sıra yol alıyor, usta bir anlatıcının sesinde can buluyordu bir hikaye.
Edebiyatın o büyülü dünyası, günümüzde artık sadece sayfaların hışırtısında değil, kulaklarımızda da dile geliyor. Sesli kitap uygulamaları, modern çağın koşuşturması içinde kaybolmaya yüz tutmuş okuma alışkanlığımızı yeniden canlandırıyor. Bu dijital çağda, kelimeler artık sadece gözlerimizle değil, kulaklarımızla da algıladığımız canlı varlıklara, sesli sanat eserine dönüşüyor. Tarih, edebiyat, hayalgücü kulaklarda bir çeşit senfoni oluşturuyor.
Sesli kitap uygulamaları, adeta bir zaman makinesi gibi, bizi farklı dünyalara, farklı çağlara taşıyor. Metroda sıkışmış bir halde giderken Reşat Nuri’nin İstanbul’unda gezinebilir, mutfakta yemek yaparken Yaşar Kemal’in betimlediği Çukurova’da, Toroslar’ın eteklerinde uzun bi yürüyüşe çıkabilirsiniz. Gündelik hayatın sıradanlığını aşıp, bizi edebiyatın sonsuz evrenine taşıyan bir portal gibi sesli kitaplar.
Ancak bu yeni okuma – daha doğrusu dinleme – deneyimi, bazı soruları da beraberinde getiriyor: Acaba bir kitabı dinlemek, onu okumakla aynı şey mi? Sayfaları çevirmenin verdiği o hazzı, kitap kokusunu, satırların altını çizme keyfini kaybediyor muyuz? Belki de. Ama kazandıklarımız da az değil. Artık trafikte, yürüyüşte, uyumadan önce, hatta belki de uykumuzda bile kitaplarla iç içeyiz.
Modern çağın insana dayattığı yoğun iş temposu içinde kitaplara vakit ayıramayanlar için anlamlı bir çözüm sunan sesli kitap uygulamaları ile, aynı zamanda görme engelli bireyler için de kitapların dünyası çok daha erişilebilir hale geliyor.
Öte yandan, sesli kitaplar yeni bir sanat formunun da doğuşuna tanıklık ediyor. Seslendirme sanatçıları, adeta birer oyuncu gibi, karakterlere can veriyor, atmosferi oluşturuyor, duyguları yaşatıyor dinleyiciye. Bazen tek bir ses, bazen bir grup sanatçı, kitabı adeta bir radyo tiyatrosuna dönüştürüyor. Belki de normalde hiç okumayacağınız bir kitabı, sırf seslendiren kişinin ünlü bir oyuncu olması nedeniyle dinlemeye karar veriyorsunuz.
Ancak bu yeni okuma biçimi, bazı endişeleri de beraberinde getirebilir albette. Acaba dikkat dağınıklığımız artıyor mu sadece kulağa hitap eden metinlerle? Okuma derinliğimiz azalıyor mu? Belki de. Ama unutmayalım ki, her yenilik, her yeni teknoloji beraberinde hem fırsatlar hem de zorluklar getirir. Önemli olan, bu yeni aracı nasıl kullandığımız.
Sesli kitap uygulamaları, edebiyatın gelişiminde yeni bir sayfa açıyor, edebiyatın yeni bir boyutunu keşfetmemize imkan sağlıyor. Belki de gelecekte, “okudun mu?” sorusu, yerini “dinledin mi?”ye bırakabilir. Belki de bu yeni format, okuma alışkanlığımızı yeniden canlandıracak; edebiyatı, kitabı hayatımızın daha merkezi bir yerine koyacak.
Ben de en son Türk edebiyatının gizemli ve trajik figürlerinden biri olan Sabahattin Ali’nin hayat hiayesini, edebi bir ustalıkla gözler önüne seren ‘Yeşil Mürekkep’ romanını dinledim Storytel isimli sesli kitap uygulamasından. Yakın dönem tarihi gelişmelere hakim, son dönemin velut yazarlarından Osman Balcıgil’in kaleminden çıkmış Yeşil Mürekkep. Adını; Sabahattin Ali’nin, şiirlerini ve mektuplarını yazdığı yeşil mürekkepli dolma kaleminden almış kitap. Biyografik romanları ile öne çıkan Balcıgil, 20. yüzyılın ilk yarısının çalkantılı Türkiye’sinde dolaştırıyor okuyucuyu/dinleyiciyi; iki dünya savaşı arasında sıkışmış, idealleri uğruna mücadele eden bir yazarın izinde ufuk açıcı bir yolculuğa çıkıyor.
Balcıgil, romanına “Başına gelecekleri bilse, katiyen çıkmazdı o yolculuğa Sabahattin Ali” cümlesiyle başlayarak, okuru daha ilk satırdan Ali’nin trajik sonuna hazırlıyor. Bu giriş, kitabın sonuna kadar sürecek gerilimin ve hüznün habercisi gibi.
“Yeşil Mürekkep”, sadece bir biyografik roman değil, aynı zamanda bir dönem panoraması. Yazar, Sabahattin Ali’nin hayatı üzerinden, Türkiye’nin modernleşme sürecini, siyasi çalkantılarını, İkinci Dünya Savaşı’nın gölgesinde ülkenin durumu, dönemin muhalif aydınlarının yaşadığı baskıları, hikayenin arka planında ustaca işliyor.
Romanın belki de en etkileyici yanlarından biri, Sabahattin Ali’nin edebi eserlerinin kaleme alınma sürecine tanıklık etmemizi sağlaması. “Kuyucaklı Yusuf”, “İçimizdeki Şeytan” ve “Kürk Mantolu Madonna” gibi klasikleşmiş eserlerin nasıl ortaya çıktığını, yazarın iç dünyasında nasıl şekillendiğini görmek, okuru ayrı bir heyecana sevk ediyor.
Balcıgil’in dili oldukça sürükleyici. Tarihi gerçekleri kurgusal bir anlatıyla harmanlayarak, okuru hem bilgilendiriyor hem de duygusal bir yolculuğa çıkarıyor.
Roman, döneminde muhalif bir ses olan Sabahattin Ali’nin 41 yaşında, en verimli çağında, mahpusluklara, baskılara ve tehditlere dayanamayıp ülkeden kaçmaya çalışırken trajik bir şekilde ölümüyle son bulsa da, onun edebi mirasının ve fikirlerinin yaşamaya devam ettiğini hissettiriyor okura.
Sesli kitap uygulamaları ile kelimelerin melodisiz dansı artık kulaklarımızda yankılanıyor. Ve biz, bu yeni ritme ayak uydurmaya çalışıyoruz. Bu yolculukta nereye varacağımızı henüz bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var: Kelimeler, hangi formatta olursa olsun, insanı büyülemeye, düşündürmeye ve hayal ettirmeye devam edecek.