Turgay Bayburt

Sanatın Matematiği: Yazarın Yolculuğu

Okuma süresi: 4 dakika

Yazar olmak veya yazarlığın kuralları üzerine pek çok kitap yayınlandı ve onların faydalı eserler olduğuna şüphe yok. Özellikle roman sanatı ve yazarlığı üzerinde duran söz konusu eserlerin, yazmanın inceliklerine dair belirli bir teorik çerçeve sunduğu, yazma konusunda istekli ve kendini geliştirmeye açık kalemlere yepyeni bakış açıları kazandırdığı inkâr edilemez. “Deha öğretilebilir” diyen Dorothea Brande’nin “Yazar Olmak”ı,  Danell Jones’ın, Woolf’u bir öğretmen gibi kurguladığı “Virginia Woolf’dan Yazarlık Dersleri” ilk akla gelen ve gerçekten istifadeli kitaplar.

Yazma sanatı üzerine ortaya konulan kitaplar kadar, yazarlarla yapılan röportajlar da ufuk açıcı olabilir, özellikle Paris Review dergisinin dünyaca ünlü yazarlarla yaptığı röportajlar böyledir. Ülkemizde, “Yazarın Odası” ismiyle bir seçkisi yayınlanan röportajların en dikkat çekeni, Ernest Hemingway ile yapılandı diyebilirim. Yine çeşitli dergi ve platformlarda yer alan konuyla ilgili yazılar, herhangi bir edebi metni oluşturmanın nasıl bir yol ve yöntem, nasıl bir titizlik istediğini göstermek  bakımından fikir açıcıdır. Bu konuda, “Nasıl Yazıyorlar?” başlıklı soruşturmada, dil virtüözü Salah Birsel ile yapılan röportaj zikredilebilir. Fakat konumuz bu olmadığı için, sözü, alanında çığır açan bambaşka bir esere, “Yazarın Yolculuğu”na getireceğim.

Christopher Vogler imzasını taşıyan eser, yaklaşım tarzıyla ve şemalarla desteklediği sunumuyla son derece dikkat çekici bir kitap. Yazarın da belirttiği gibi, çıkış noktasını ve hatta bütün omurgasını, Joseph Campbell’in “Kahramanın Sonsuz Yolculuğu”ndan almış. Hem roman kurgusu hem de senaryo yazımı için bir kılavuz olma özelliğiyle, alanında yazılan bütün kitaplardan ayrılıyor. Disney film şirketine öykü danışmanlığı da yapan ve “Aslan Kral” gibi pek çok Hollywood yapımı filmin senaryosunda görev alan Vogler, bu eseriyle sanki daha çok sinema sektörünü harekete geçirmiş gibidir.

Hikâye ve roman kurgusunda, Campbell’in, mitlerden yola çıkarak ortaya koyduğu kadim öykülerin değişmez basamaklarını ‘on iki aşama’ya indiren yazar, aslında etkili ve güzel bir romanın kurgu noktasında anahtarlarını verir. Yaptığı bu çalışmayla, Willa Cather’in, “İnsanoğluna ilişkin iki ya da üç öykü var ve daha önce hiç yaşanmamış gibi tutkuyla kendilerini yineliyorlar.” sözüne atıfta bulunur. Söz konusu buluş, her ne kadar Campbell’e ait olsa da, edebiyat ve sinemaya uygulama düşüncesi, etkili ve kabul görecek bir şekilde geniş kitlelere sunma başarısı Vogler’indir.

Campbell’in, üç aşama olarak tespit ettiği ve “Kahramanın mitolojik macerasının standart yolu, geçiş ayinlerinde sunulan formülün büyütülmüş halidir: ayrılmaerginlenmedönüş: buna monomitin çekirdek birimi denebilir.” ifadesiyle özetlediği bilgiyi Vogler, bir daire içinde yine üç aşama: ilk eşik, çile ve dönüş yolu, olarak sunar. Vogler buna, “Her bölüm,  kendi başlangıcı, ortası, sonu ve kendi zirvesiyle, bölüm sonundan hemen önce gelen gerilimin en yüksek noktasıyla, tıpkı bir senfoniye benzemektedir.” sözüyle açıklık getirir.

Yazarın, her öykü için değişmeyen formülü şöyledir: İlk başta sıradan bir insan olan kahraman, maceraya çağrılır ve bunu reddeder. Fakat karşılaştığı bir rehber onu bu işe sevk eder. Bu sevk ile maceraya atılan kahraman ilk eşiği geçer. Çeşitli sınama ve imtihanlarla karşılaşır. Karşısına düşmanlar çıkar, buna mukabil müttefikler gelir. Böylece olayların derinine inerek çile çeker ve olgunlaşır. Sonunda çilenin neticesi olan ödüle kavuşarak dönüş yoluna girer. O artık sıradan biri olarak çıktığı yolculukta, gerçek bir kahramana dönüşmüştür. Daireyi tamamlayarak finale ulaşmak için geçilen üç eşik ve on iki basamak, bu işin matematiğidir.

Vogler, çizdiği şemayla, öykünün gidişatını şöyle dile getirir: “Mesela kahramanın ilk bölümdeki amacı hazine aramak olabilir ama İlk Eşik geçilirken olası bir sevgiyle tanıştıktan sonra amaç, bu aşkın peşinden gitmeye dönüşebilir. Eğer orta noktadaki Çile, düşmanın, kahramanı ve sevgilisini ele geçirmesiyse, bir sonraki hareketin amacı kaçmaya çalışmak olabilir. Düşman, Dönüş Yolu’nda sevgiliyi öldürürse son hareketin oluşturduğu yeni amaç intikam almak olabilir. Bu arada asıl amaç da gerçekleştirilebilir ya da kahraman, değişen yüzeysel amaçları peşinde giderken, bütün hareketlerde kendini gösteren genel bir amaç bulunabilir. Mesela özgüveni öğrenmek veya geçmişteki hatalarıyla yüzleşmek.” Kitabın özü sayılabilecek bu alıntılar bile, roman veya senaryo yazacak kimseler için, kendi kurgusunu oluşturma noktasında pırlanta değerindedir.

Kendi hisleriyle ya da okuduğu kitaplardan hareketle roman yazmaya çalışan biri için, eserin omurgasını oluşturma işi tamamen yeteneğe kalırken, belirli bir tekniği esas alarak yazanlar için ‘tesadüf veya raslantı’, en baştan bertaraf edilmiş olur. Böylece yazar, hem eserine hem de yazarlığına, tâ baştan değer kazandırır. Borges bu konuda şöyle der: “Her yazar, aynı anda çok farklı iki esere kalkışır. Biri, yazmakta olduğu belirli satır, anlatmakta olduğu belirli öykü, düşünde ona gelen belirli hikâyedir; öbürü ise, yarattığı kendi imgesi. Bütün bir hayatı boyunca süregiden ikinci uğraş, belki de en önemlisidir.” yani kendi imgesi.

Elbette, eserler sadece kurgudan ibaret değildir. Bu işi dert edinmiş kişiler bilir ki, güzel bir eser için üslup da kurgu kadar önemlidir fakat bu da yeterli olmaz; geniş bir kültür birikimi, zengin bir kelime hazinesi ve usta bir cümle kurma becerisi ve dahası pek çok şey gerekir. Amerikan romancılığında özellikle Hemingway gibi usta yazarların, romanın bilgi değerini, dolayısıyla gerçekliğini arttırmak için, konusuna göre malzeme topladıkları söylenir. Mesela, romanda gemiler olacaksa denizcilikle ilgili kavramlar, başka bir ülkede askeri bir operasyon olacaksa, o ülkeyle ve askerlikle ilgili bilgiler; harita bilgisi, iklim ve yer şekilleri bilgisi, askeri terimler ve sair…

Bu noktadan bakınca, roman yazmak, bir sanat olduğu kadar, sanki bir savaştır da: kelimelere, tekniğe ve kendimize karşı savaş. Barthes, “Her özne, giderek belirginleşen bir şeydir bu, “tanınmak” için çırpınıp durur.” der, bu, yazarın kendisiyle ilgili savaşıdır. Öte yandan, cümleleri, olayları ve kahramanları, bir bütün halinde, etkili ve sürükleyici bir üslupla sevk ve idare ederek zafere ulaşmak, bununla hem idealleri yakalamak hem de okur denilen o acımasız eleştirmeni, kendi safına çekmek de, herhalde kelimelere ve tekniğe açılan savaştır. Mademki her sanat insan içindir, öyleyse insan, ikna ve tatmin edilmelidir. Öyle olmalıdır lakin verilecek mesajlar, sunulacak deneyimler ve kazandırılacak değerler alıcı bulabilsin. Elbette, okur için kendinden taviz verme ve onun dümen suyunda yazma anlamına gelmemelidir bu.

Özü yukarıda verilmeye çalışılan “Yazarın Yolculuğu”, hem roman yazma noktasında hem de sinema sektöründe zengin açıklamalarla ve örneklendirmelerle zengin bir kitap. Öyle ki, sinema filmleri ve romanlar başta olmak üzere, aralarında hikâye ve mitlerin de yer aldığı edebi eserlere, tarihte yaşanmış ya da kutsal kitaplarda yer almış büyük kıssalara bakış açımızı  değiştirecektir. Bütün bu yönleriyle, hem seyircinin hem okurun hem de yazarın ilgisini kesinlikle hak ediyor.

2 thoughts on “Sanatın Matematiği: Yazarın Yolculuğu

  • Hikmet

    Bunu da yazdım bir kenara, bir gün okurum belki. Aslında bu tür kitaplara pek sıcak bakmadığımı düşünüyordum. Ama yazıda bahsedilen kitapların hemen hepsini okumuşum. Daha fazlasını da… Artık nedense?
    Fala inanma, falsız da kalma gibi bir duygu sanırım. 🙂

    Yanıtla
    • Turgay

      Haklısınız, ben de öyle düşünüyordum. Özellikle yazıya başlamayı düşünen kimselere hitap ediyor diye çekimser duruyordum fakat yeni bir roman için kurgu oluşturmada ya da hiç olmazsa bütün hollywood filmlerinde bir okuma ve fark etme rehberi gibigörülebilir. Sadece bunun için bile değer

      Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Captcha *Time limit exceeded. Please complete the captcha once again.