Begonvil
Müjgan Hanım, Nisan’ın gelişine oldum olası sevinirdi. Nisan, bahar demekti. Nisan, kıştan sonra özlenen sevgiliye kavuşmak demekti. Balkonların açılışı, bahçelerin şenlenmesi demekti.
Nisan’a öyle anlamlar yüklemişti ki Müjgan Hanım, Mart’ın bitmesini iple çeker, havalar ısınsın ısınmasın, Nisan’ın biri oldu mu tüm evin pencerelerini açar, balkona halı sererdi.
Neyse ki bugün hava çok güzeldi. Masmavi, parlak gökyüzü Nisan’ın gelişini Müjgan Hanıma müjdeliyordu sanki. Kim bilir belki tabiat da dört gözle bekliyordu Nisan’ı. Öyle olmasa bile öyleymiş gibi yapardı Müjgan Hanım.
Pek âdeti olmadığı halde küçük giysi dolabının karşısına geçip mavi çiçekli elbisesini aradı. “Tam vakti” diye düşündü. Öyle ya Nisan’ı karşılamak gerekirdi. İçine dolan mutluluk dışına yansısın istiyordu.
Mavi çiçekli elbisesini giydikten sonra aynada kendisine göz ucuyla baktı. Aynaya bakmaktan hoşlanmasa da elbisenin nasıl durduğunu merak etti. İçten içe kendini beğendi. Handiyse genç kızlığındaki o yeni elbise giyerken duyduğu mutluluğu duydu.
Ne diyordu şarkıda;
“Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum?
Yoksa böyle olduğumda mı gelir bahar?”
Müjgan Hanım bahar geldiğinde böyle olanlardandı. En çok da Nisan geldiğinde…
O kısa aynaya bakış bitince üstüne çekidüzen verip tuvalet masasına yöneldi Müjgan Hanım. Tuvalet masasının küçük aynasının önü daima boş olurdu. Dağınıklığı da, dağınık görünmeyi de sevmezdi. Oraya koyduğu tek şey boncuklu ip takılmış gözlüğüydü. Eline alıp bakınca temizlemeye lüzum görmedi. İpi boynuna geçirip, gözlüğü burnunun ucuna iliştiriverdi. Öyle mutluydu ki çekmeceyi açıp kırmızı rujunu aldı. Sürünce aynada kendisine gülümsedi. Bahar onu da renklendirmişti.
Tenine dokunan ılık rüzgâr, bedenini hafifletti, ruhunu bambaşka baharlara götürdü. Mazi, gözlerinde bir kaç damla yaş oldu o an. Üzülmedi. Ağladığı da bahardandı nasıl olsa. Elinin tersiyle yanaklarını sildi.
Balkon kapısına gelince sanki ilk defa açıyormuş gibi mutlu bir heyecan hissetti. Yaş geçse de gönül geçmiyordu. İçi kıpır kıpırdı. Yavaş yavaş kapıyı kendisine doğru çekerken, yüzünü okşayan havayla kendinden geçti. Gözlerini kapattı. Derin bir nefes aldı. Hava nasılda güzeldi.
Balkona çıkınca önce ahşap korkuluklardan tutup sokağa göz gezdirdi. Balkona yaprakları değen çınar ağacı bugün bir başka güzeldi. Güneş, çınar ağacının yaprakları arasından süzülüp gövdesine tablo gibi gölgelikler veriyordu.
Müjgan Hanım ardına dönüp, daima balkonda duran sandalyeyi kendine doğru çekti. Hafifleyen bedenini yavaşça sandalyeye bıraktı. Güneşten dolayı gözlerini kısmak zorunda kalıyordu. Kuşların cıvıltısı kulağına ninni gibi geliyor, ruhunun tazelendiğini hissettiriyordu. Kalkıp kahve yapmalıydı.
Tam mutfağa gitmek için kalkacakken gözü balkonun köşesindeki begonvillere takıldı. Kız kardeşinin hatırası. Bugün onun çiçekleri de bambaşka renkteydi. Kız kardeşini düşündü.
“Baharın gelişine o da sevinmiş midir benim gibi?”
“Ya Nisan? Nisan onu da çiçeklendirmiş midir?”
Gözleri begonvilin üstünde kaldı bir süre. Mor çiçekleri kardeşinin gülüşü oldu.
“Umarım iyisindir.” dedi belli belirsiz.
Dalan gözlerini çiçekten çekip kapıya yöneltti.
Hasretin mevsimi olmuyordu…
Begonvil boy vermiştir şimdi
Yasemen basmıştır Bodrum’u…🎶🎶🎶
Çok kış gördük ama hep bahar yaşayacağız.
Emeğine sağlık (:
Hasretin mevsimi olmadığı gibi hüznün de mevsimi yok.
nisan güzeldir…
cümlelerde anlatıcı ile kahraman arasında zaman eğrileri oluşmuş. yazar cümlelere müdahale etmiş yani. Neyse ki bugün hava çok güzeldi… ifadesinde olduğu gibi yani…
Müjgan ismi daha çok tanzimat dönemini andırıyor ayrıca….daha güncel olur mu olmazı mı bilmem…yazar bilir…
Gönlünüze afiyet…bengonvil biraz daha öne çıksa mıydı ki?
Insallah bi gun ayri kalanlar kavusacak. Ayri koyanlara sira gelecek. Elinize yureginize saglik.