Mervâ Babacan

Sonbahar

Okuma süresi: 2 dakika

Adam tüm gün onunla birlikte olan kalabalığı uğurladıktan sonra evin bütün ışıklarını kapattı, yalnız kapının önündeki loş lambayı yaktı. Sarı, titrek ışık karanlığı delerek cümle kapısına kadar olan dar yolu aydınlattı. 

Kapının hemen yanında kumaşı güneşten ve kirden lime lime olmuş eski bir kanepe vardı. Yaz kış orada durur, gelene gidene dinlence olurdu. Kimi zaman üstüne eski bir naylon örtülür yağmurdan yaştan korunmaya çalışılırdı. 

Mevsim sonbahardı. Tüm yaz üstünde eğleşenler artık gelmez olmuşlardı. Zaten bundan sonra doğru düzgün gelen de olmazdı. 

Adam boğazına oturan yumruyla beraber kanepeye oturdu. Yalnızlığı, yorgunluğu ve üzüntüsü de onunla birlikte oturdu kanepeye. Adam kendini et ve kemik yığınından ibaret sandı bir süre. Hisleri uyuştu. Gözleri ağrıdan kapanmaz oldu. Kolunu kaldıracak derman bulamadı kendinde. Havadaki sessizlik onu daha da ağırlaştırdı. 

Hafiften esen rüzgârın etkisiyle titreyen sarı ışık yegâne hareketti. Ara sıra uzak köylerden gelen köpek havlamaları da olmasa sessizlik, sarı ışığın aydınlattığı bu evin sesi olmuştu. 

Neden sonra adam sol dizini bükerek karnına çekip kendince toparlandı. Zihni de toparlandı böylece. Adım adım geriye gitti. 

Kalabalık. 

Ağlaşan insanlar. 

Yüzüne üzüntüyle belki de acıyarak bakanlar. 

“Onsuz” bir insan yığını. 

Mezarlık. 

Toprağın altına koyduğu. 

Cenaze. 

Acı. 

Gözyaşı. 

İlk şaşkınlık. 

Sabah yanında yatanın soğuk bedeniyle karşılaşınca yaşadığı o ilk şok. 

Sonrası çorap söküğü gibi…

Vakit nasıl bu zamana evrildi bilemedi adam. Bir gün böyle aylar olup uzar mıydı? Dün bu vakitlerde yanında olan, şimdi nasıl toprağın altında olabilirdi? 

Boğazına oturan yumru büyüdü büyüdü sanki tüm bedenini kapladı. Ruhu demirden kancaların içinde sıkıldıkça sıkıldı. Duramadı artık. Gözlerinde birikenler yanaklarına süzüldü. Gelene razıydı da, giden içini yaktı. Utanır gibi eğdi başını. Ağlamak kolaylaştı böylece. 

Nice sonra başını kaldırıp kolunun yenine sildi yüzünü. Derin bir nefes aldı. Sabahtan beri boğulan sinesi bir nebze rahatladı. Sessiz sessiz esen rüzgâr sarı bir yaprak getirdi önüne. Gözü takıldı kaldı. Sanki yaprak da ona baktı. 

Sonbaharı hatırladı adam. 

Her sene yazdan sonra gelen yeni mevsimi. 

Ağaçların yapraklarını tek tek dökerken kendi ağacını kökünden söküp götüren mevsimi…

One thought on “Sonbahar

  • Turgut

    “Adam boğazına oturan yumruyla beraber kanepeye oturdu. Yalnızlığı, yorgunluğu ve üzüntüsü de onunla birlikte oturdu kanepeye. Adam kendini et ve kemik yığınından ibaret sandı bir süre.” boğazında yumru, içinde üzüntü, üstünde yorgunlukla dolaşan, dolaşma imkanı olmayıp da volta atan, nice adam ve kadın, hayatın, “yaşamak ağrısının” eziciliği altındalar. Bir et ve kemik yığını muamelesi gören ama çoktan ruh ve kalbe dönüşenler…

    Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Captcha *