Bugün Bayram
“Hatırlamak, kavuşmaktır.” demiştim, hatırlayışlarım ve dolayısıyla kavuşmalarım inadına devam ediyor.
Her nasılsa memlekete gidememişiz o bayram, kalmışız bir başımıza. Camide göz aşinalığımız olan birkaç mahalleliyle ancak mesafeli bayramlaşmışız, boynum bükük, içim hüzünlerin harmanı. Merdivenden yapayalnız çıkıyorum. Apartman boşluğu sessiz. Ben merdivenleri çıktıkça ışıklar açılıp kapanıyor. Dairelerin kapıları hep örtülü. Bazı mutfaklardan çatal tabak sesleri geliyor. Kokular, âh o cennet nimetleri, ev içlerinden haber veriyor.
Nur çocukları giydirmiştir şimdiye. Zeynebim yeni elbiselerini çıkartmak istememişti yatarken, Yunusum kumandalı arabasıyla uyumuştu. Sözde erken kalkıp camiye gelecekti kerata. Ama ne yapsın yavrum, heyecan uyutmadı. Yeni ayakkabılar, elbiseler, oyuncaklar, harçlıklar ve bi dolu şeker… Sonra gelenler gidenler, sevenler sevilenler… Hepsi, hepsi bayramda. Kolay mı beklemesi…
Her şey tahmin ettiğim gibi. Üçü birden açıyor kapıyı. Beklenmek ne güzel şey Allahım, bekleyenlerinin olması ne saadet! Nur, çocukları görmemi, onları sevip şımartmamı bekliyor. Zeynep, baba cici baba cici diyerek üstündekileri çekiştiriyor. Yunus, kardeşinden önce kucağımdan yer kapma telaşında.
Allahım, Allahım! Bayram bu, bugün bayram…
Kocaman kocaman öpüyorum çocukları. Doyamıyorum. Bir daha, bir daha… Cebimden çıkarıp bir hafta öncesinden hazır ettiğim harçlıklarını veriyorum. Kız bir elimden, oğlan öbür elimden tutuyor. Karınca katarı gibi peş peşe mutfağa giriyoruz, anneleriyle birlikte bana sürpriz hazırlamışlar güya. Otuz günün acısını çıkartacağız birazdan yahut sahip olduklarımızın şükrünü eda edeceğiz yiyerek. Evet yiyeyerek şükredeceğiz, kimden geldiğini unutmadan.
Hanım elinden çıkma benekli gözleme sofranın belirgin hakimi. En sevdiğimden, ıspanaklı ve kaşarlı. Sucuklu yumurta ona nispet ediyor. Patetes kızartması, yanına biber kızartmasını da alarak îtibarının keyfini sürüyor. Sigara böreği, cevizli kömbe, yaprak sarması, Kayseri pastırması, Rus salatası, kavurma, Ezine beyaz peyniri, Kars kaşarı, İzmir tulumu, zeytin, domates, göverti.. incir ve gül reçeli, karakovan balı, manda kaymağı, yayık tereyağı…
Bunların hepsi var mıydı o günkü soframızda? Elbette hayır! Ama her biri değişik zamanlarda illaki bulunmuştur. Hem hatırlamanın doğası böyledir, zamana ve kronolojiye sadık kalmaz.
Nur’a yardım edesim var lâkin o bana iş bırakmamış. En azından çaydanlığı himayeme alıyorum, çaylar beden. Çocuklar da çay içecekmiş bu sabah. Bir bayram daha büyümüşler çünkü. Bardaklarını seçiyorlar. Seçerken birazcık didişiyorlar, mahzuru yok, hoş görebiliriz. Şekerlerini illa ben karıştıracakmışım. Allah Allah, şu yumurcaklara bak; beni kendilerine hizmetçi tuttular.
TRT 1, Süleymaniye’den canlı yayın yapıyor. Cemaat bayramlaşmada. Kardeşçe musafaha ediyorlar. Çocuklar el öpüyor. Dilencilerin avuçları dolup dolup boşalıyor. Güvercinlere pataz pataz yem serpiliyor.
Üstümüze üstümüze bir serinlik esiyor. Soframıza melekler, yurdumuza melekler iniyor. İçimizde papatyalar büyüyor, kelebekler bir uçtan bir uca soframızı dolanıyor…
Kahvaltı hiç bitmesin istiyoruz, gönlümüze konan minik serçeler hiç havalanmasın, bu saadet hiç eksilmesin. Fakat bitiyor. Tadımlık her şey gibi o da bitiyor. Çay soğuyor. Gözlemeler tükeniyor. Çocuklar çekişmeye başlıyor. TRT 1 reklama giriyor.
Nur, mutfağı toparlarken biz salonda boğuşuyoruz. Arka arkaya dizilerek çuf çuf oynuyoruz. Sonra horoz dövüşü, çatlak patlak, el el üstünde kimin eli var, havaya atmaca düşmeden tutmaca. Ter içindeyiz, bayramlıklarımız buruşuyor.
Şu durumda hanım kızsa haklı mı? Evet, haklı. Ama o kızmıyor. Bugün bayram çünkü, kızgınlık olmaz bugün. Elinde kahve tepsisiyle geliyor. Bizimkiler az şekerli, çocuklarınki sütlü. Terli terli kahve içilir mi? İçilmez. Şimdi zehir olsa içilir ama.
Bu arada güneş yoluna devam etmiş. Kuşluk olmuş. Hayat kıpraşıyor. Sokaklar dolmaya başlıyor. Apartmandan sesler yükseliyor. Büyüklerimizle namaz sonrası pek konuşamamıştık. Artık zamanıdır. “Aloo, anacığım bayramın mübarek olsun. Ellerinden öperim/ Gelinin konuşmak istiyor/ Ağabeylerim geldi mi/ torunları benim için de öp…”
Uzayıp gidiyor hasretlenmeler. Anaya doyulmuyor. Babasızlık zor geliyor. Kardeşten geçilmiyor. Birazdan mezarlığa gidip oradakilerle bayramlaşacaklarmış. Bizden de selam götürün diyorum. Boğazım düğüm düğüm. Gözlerimi çocuklardan kaçırıyorum…
Kahvaltıyı yaptık, büyükleri aradık. Şimdi ne yapmalı? Çocuklar şeker toplamalı, komşularla bayramlaşmalı. Hoca kürsüde; “Komşunuz gelmese de siz gidin, çalın kapılarını.” dediydi, “İlk gidenin sevabı çok olur. Hem sevindirin çocukları, bugün bayram.”
Komşulardan başlayalım diyoruz. Hem tanışmış oluruz! Karşıdakiler, memlekete gitmiş. Yandakiler, sessiz sedasız ortadan kaybolmuşlar, galiba tatile çıktılar. Üsttekiler; bayağı kalabalık, anlaşılan misafirleri var. Yedi numaradakiler için Nur, “Daha uyanmamışlardır.” diyor. Apartman boşluğunda öylece kalakalıyoruz. Oğlan, kapıcı dairesini işaret ediyor, “Onlar kesin evdedirler baba.” Hay aklınla bin yaşa çocuk!
Kapıyı, kapıcının küçük kızı açıyor. Adını bilmiyorum. Bir şey isteyeceğimizi sanıp babasına sesleniyor. Adama, bayram ziyaretine vardığımızı anlatmakta zorlanıyoruz. İnanası gelmiyor önce. İnanınca çok seviniyor. “İlk defa apartmandan biri misafirimiz oluyor.” diyor. Utanıyorum. “Kimse kimseye gitmiyor şimdilerde, bize de gelip giden yok.” diyerek suç bastırıyorum. Küçük kızı kolonya döküyor ellerimize, içerisi limon çiçeği kokuyor; büyük kızı şeker tutuyor. Parmaklarımın ucuyla üç beş tane alıyorum avucuma, badem şekeri. Şekerlikteki çifte kavurulmuş lokumu sonraya bırakıyorum. Çayla birlikte ikram tabağı geliyor; yaprak sarması, su böreği, cevizli baklava. O kahvaltının üstüne bunları da göndermek alenen mide fesadı demek ama yemezsek ayıp olur, el mecbur yiyoruz.
Biz orada otururken bir komşumuz daha geliyor. Bize uğramış. Bulamayınca aşağı inmiş. Hemen kaynaşıyoruz. Çocuklar apartmanın otoparkına çıkıyor. Kimi çatapat patlatıyor kimi şekerlerini sayıyor. Bugün bayram, insan içine karışıyoruz.
Derken telefonum çalıyor. İş yerinden Serkan çat kapı gelmiş. Bayramlarda böyle olur, bayram şımarıklığıdır bu. “Yahu neredesiniz, kapıda kaldık.” Zengin kalkışı yapıp bir koşu eve çıkıyoruz. Biri bizi ziyarete gelmiş, hatırımızı saymış, büyük mesele. Çocukları boynuma atlıyor. Amca diyorlar bana. Elimi öpüyorlar. Yaşlandığımı fark ediyorum. Serkan çocuklara harçlık veriyor.
Bugün bayram, kapımız çalınıyor; bugün bayram, ziyaretçilerimiz var.
Bugün bayram, cennetin reklam günleri…
Bayram namazı dönüşü okudum. Daha kimseyle bayramlaşmak nasip olmadı. Olur mu? Belki. Nasip.
Bazen insanlar için çok değerli anlar vardır bayram havasında.İşte o “anlar” ın bayram havasında yaşamanız temennisiyle.. Kaleminize sağlık sayın Güleç.