Hikmet Tekeli

Doymaz gözü doyurur…

Okuma süresi: 3 dakika

1

İskenderiyeli Pir dedi:

Ey yolcu,

Sen tamah tohumu ekmedikçe

filizlenmez ki zillet dalları…

Açgözlük kalbe atılmış bir tohumdur, bil.

Dal budak salar, gölgesinde,

            yolcular olur zelil.

…ve pir yine dedi:

Bir şeyden azat olmak dilersen, boş ver;

çünkü tamah ettiğinin kölesisin.

2

Bir zamanlar Tolstoy’un bir hikayesinde okumuştum.

Fakir bir köylü – bir çiftlikte ırgatlık mı yapıyordu neydi – hep tamah ediyor; küçük de olsa kendime ait toprağım olsa, kendi işimde çalışsam. Bu ağa gibi olmam, fakiri gözetirim. Kısmet oluyor, zamanla bir tarla ediniyor, sonra büyütüyor tarlasını. Derken, tamahın sonu mu var, daha çoğunu, daha güzelini arzu ediyor. Fakiri gözetmek unutulmuştur bu arada, koca çiftlikler yetmiyor ihtiyacını görmeye. Başka yerde daha geniş, daha bereketli topraklar olduğunu duyuyor, oraya gidiyor ama bu da yetmiyor.

Başkurt ülkesinde uçsuz bucaksız topraklar olduğunu duyuyor bu kez, oraya gidiyor. Gerçekmiş duydukları, el değmemiş engin otlaklar uzanmakta ufuklar boyu.

“Kaça satıyorsunuz dönümünü?”

“Biz” diyorlar, “öyle ölçüler bilmeyiz. Bir günlük yer bin ruble.”

“Nasıl yani?”

“Bir gün içinde bir çember çizeceksin, ne kadar çizebilirsen senin olacak. Başladığın yere dönemezsen paran yanar.”

Gün ışıyınca yürümeye başlıyor adam. Hızla yürüyor, dinlenmeyi vakit israfı sayıyor. Gittikçe daha güzel yerler görüyor, orayı da alayım çemberime, orayı da çevireyim… Ne düz bir arazi burası, bak burada ne güzel otlar çiçekler bitmiş, verimli bir toprak kesin. Sonra dönmesi gerektiğini hatırlıyor, uzaktan kendisini bekleyen adamların bulunduğu tepeyi görüyor. Bakıyor, gün battı batacak, koşmaya başlıyor. Gün batarken tepeye yetişiyor ama bedeni yorgunluğa daha fazla dayanamıyor, dünya malını çevirmeye başladığı yerde can veriyor.

Orada, “İnsana dünyadan ne kadar yer gerek?” sorusu cevabını buluyor işte.

Bir mezar yeri. En fazla üç  metrekare.

Türkistan bilgesi Firaği bir dizeyle özetlemiş bu hikâyeyi:

“Doymaz gözü doyurur, bir avuçluk kum vardır.”

3

Dörtlük:

Dünya sofra, yemek içmek, selsebil…

Sanki yedim, yemesem de ne olur?

Dil beladır, diş kaledir, öyle bil!

Sanki dedim, demesem de ne olur?

4

Demişler ki “tamah (tama’)” sözcüğünün harfleri (tı, mim, ayın), hep içi boş harflerdir; onun için bir tamahkarın aç gözü asla doymaz.  Hoş bir nükte, harflerin suçu olmasa da.

Tamahın zıddı vera demiş sufiler. Tanımını yapmışlar; vera, kulun kalbine rızık düşüncesinin gelmemesidir. Yine demişler; gerçek veraya, kalbe Allah’tan başka şey koymamakla ulaşılır.

Vera denince takvanın ileri derecelerinden biri de anlaşılıyor ayrıca. Haramı terketmek takvaysa, şüpheliden sakınmak veradır demiş bazıları.

Bazıları da tamahın yanına ümidi, karşısına kanaatı koymuşlar. Kavramlar bağlamlarına göre anlam kazanıyor burada da, biz umudu olumlu, ye’si olumsuz kabul ederiz hep. Ama demek, umut uzun emel anlamındaysa; o emeli kesecek ye’s hayır oluyor. Ne demişti İskenderiyeli Pir; Meyus olan kölelikten kurtulur…

Meyus olan, tamah ettiği nesnenin boş olduğunu, “sonsuz aşk için yaratılan ve Samed aynası olan kalple” sevilmeye değer olmadığını anlamıştır. Ümidini kesmiştir masivadan.

İşte “la uhibbul afilin” (Ben batıp gidenleri sevmem) sözü de yıldızdan, aydan, güneşten meyus olup, uful etmeyene yönelmeyi anlatıyor bir bakıma.

5

Yine demişler;

Katı yüksekten uçan kartalı tuzağa düşüren tamahtan başka nedir?

Deveyi yardan uçuran da bir tutam ot değil mi?

One thought on “Doymaz gözü doyurur…

  • Turgay Bayburt

    Bir ara Bostan, Gülistan ya da Mesnevi okur gibi oldum. Doğunun Bilgelik yolu bu tür yazılar. İnsanı hemen içine çekiyor. Yerden yere vuruyor nefsi. Elinize sağlık. Gönlünüze bereket

    Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Captcha *