Semih Yılmaz

Irkçılığı Anlama Gayreti: The Old Oak

Okuma süresi: 3 dakika

Hayatının son demlerini yaşayan 87 yaşındaki ünlü yönetmen Ken Loach’un “Son filmim.” dediği ve bizde “Umudunu Kaybetme” adıyla gösterilen The Old Oak filmi, son yıllarda dünyayı derinden etkileyen mülteci sorununa farklı açılardan eğilen dokunaklı bir film. Loach, filminde yabancı düşmanlığı, sınıf eşitsizliği ve toplumsal dayanışma gibi konuları kendi inandığı bir şekilde ve cesurca ele alıyor.

The Old Oak, TJ Ballantyne’ın (Dave Turner) sahip olduğu, eski bir maden kasabasında halkın neredeyse tek buluşma yeri olan ayakta kalan son bardır ve her tarafı dökülen bu barın acilen yenilenmeye ihtiyacı vardır. İnsanların terk ettiği kasabada ev fiyatları düşmekte, işsizlik gittikçe artmakta ve her geçen gün boşalan kasabaya yeni göçmenler getirilerek boş evlere yerleştirilmektedir. Kasabadaki tüm bu olumsuzlukları göçmenlere bağlayan yerli halk ise TJ’in barında buluştuklarında nefret dolu Youtube videoları izlerken öfkelerini göstermekten de hiç sakınmazlar.

Bir gün Suriye’deki savaştan kaçan bir grup göçmen, otobüsle kasabaya getirildiğinde tüm bu zorluklarla mücadele edip ayakta kalmaya çalışan bazı kasabalılar için bu bardağı taşıran son damla olur. Kendi hükümetleri tarafından terk edilip unutulduklarını hissederken bu yabancılara neden özel muamele yapıldığını anlamaya çalışırlar. Turistlerden bile artık hazzetmeyen kasabalılardan bazıları, dillerini bilmeyen ve kültürlerine yabancı bu insanları kasabalarında istemezler. Babası Esad’ın hapishanelerinde kalmış, annesi ve kardeşleriyle savaştan kaçıp İngiltere’ye sığınmış Yara (Ebla Mari), otobüsten inerken fotoğraf makinesi elinden alınıp kırılır. Önyargıların körüklediği görüş ayrılıkları ve uçurum, kasabalı ile yeni gelenler arasında ciddi bir tansiyona neden olur.

TJ’in bir yardım kuruluşu ile iş birliği yapıp mültecilere kullanılmış eşya, gıda ve giyecek gibi yardımlar ulaştırması barın müdavimleri arasında çok iyi karşılanmaz. Yara ve TJ arasında zamanla kurulan dostluk gelişmeye başladıkça tepkiler de giderek artar. Özellikle yıllardır kapalı tutulan barın arkasındaki eski toplantı salonunu kullanmak için izin isteyen kasabalılara izin vermeyen TJ, daha sonra burayı mülteciler için bir yemekhaneye dönüştürünce çocukluk arkadaşları bile ona tavır alıp homurdanmaya başlar.

Karısı tarafından terk edilmiş, oğlu da kendisiyle konuşmayan TJ, sadece köhne barı ve köpeği Marra’yla ayakta durmaya çalışırken ırkçı arkadaşları, müşterileri ve yeni dostları mülteciler arasında sıkışıp kalır.

Dave Turner ve onu gölgede bırakmayan, amatör olmasına rağmen etkili bir oyunculuk sergileyen Ebla Mari, filmi izlenir kılan iki önemli karakter. Hikayenin inandırıcılığı ve seyircinin empatisi bu karakterler sayesinde hiç kopmuyor.

Loach, filmde ırkçı görünen beyaz işçi sınıfının alt kesimlerine saldırmıyor, tam tersine onlara sempatiyle yaklaşarak aslında mültecilerin de onlar gibi olduklarını vurguluyor. Ekonomik ve politik çıkarların, onları kendilerini iyi hissetmek için nefret etmeye teşvik edildikleri “sefil” Suriyeli göçmenlerle aynı konuma ittiğini göstermeye gayret ediyor.

Özellikle Yara’nın bir atletizm yarışmasında açlık yüzünden yere yığılıp koşuyu tamamlayamayan bir kasabalı genç kızı evine götürmesi, evde buzdolabında kıza yedirecek hiçbir şey bulamaması ya da TJ’in mülteci bir çocuğa kullanılmış eski bir bisiklet verirken bunu görüp kendisine de bir bisiklet isteyen kasabalı fakir bir çocuğun karşısında çaresiz kalması problemin kaynağını göstermek adına seçilmiş güzel sahneler.

Aslına bakarsanız Loach ve senaristi Paul Laverty, her zamanki işlerini yapmaya devam ediyorlar. Belirli tipleri temsil eden ancak gerçek insanlar gibi hissettiren, endişe sahibi ve sorunlu tipler ortaya koyuyorlar. Sonra hepsini filmin içinde serbest bırakıp var olsalardı gerçekte ne yapacaklarsa yapmalarına izin veriyorlar. Hayal kırıklıklarını başkalarına yükleyip haklı olduklarını düşündükleri konularda aslında büyük yanılgı içinde olan karakterlerin bakış açılarını da bize gösterip objektif kalmaya çalışıyorlar.

Film boyunca Loach; TJ ve Yara’nın hikayelerini anlamamızı sağlarken bardaki adamların nasıl bu kadar öfkeli hale geldiklerini de gösteriyor. Her ne kadar filmdeki kötü adamlar onlar olsa da ırkçı söylemleri yüzünden yine de şeytanlaştırılmıyorlar. Filmin sonunda herkesin birbirini anlayıp güzel bir dayanışma sergilemesi ise insanlığın özünün yeniden keşfedilmesi adına önemli bir adım olarak vurgulanıyor.

Bazıları her ne kadar Loach’ın bu yaptığının bir hayalperestlik olduğunu söylese de başka alternatiflerin daha korkutucu olabileceği bir ortamda izleyenlere böyle bir son sunması hem nezaketini hem de hala umutlu olduğunu göstermesi adına güzel bir çaba.

Fragman: https://www.youtube.com/watch?v=Fwb0c5zqsyM

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Captcha *