Ömür Erdem

Stockholm’de İkinci Yeni’leşmek!

Okuma süresi: 3 dakika

‘İkinci Yeni’ bitmedi. Sözlüğünü büyüterek, kelimeler evrenini genişleterek, imgelerini çoğalta çoğalta yayılıyor.  Hem de yeni coğrafyalar keşfederek, kıt’alar dolaşarak…

Fuat Eren’in ikinci şiir kitabı Belki Stockholm’de Bir Banka Soymalıyım’ı okurken zihnime gelip konan düşünce bu oldu.

Eren’in şiirlerinde sözcüklerin çağrışım değerleri çok zengin. Çok katmanlı ve yoğun anlatımlı metinler böyle ortaya çıkmış. Bir gerçekliği okuyucuya anlatma amacı gütmüyor şair. Sezdiriyor, izlenim kazandırıyor, işaret ediyor, çağrıştırıyor;  parmak izlerini bırakıyor bazen de. Kapalı bir şiirle karşılaşıyoruz kitapta. Bu kapalılığın okuyucu tarafından açılması imgelerdeki şifrelerin çözülmesine bağlı. Okuyucu kendi müktesebatı ölçüsünde şiire dalabiliyor, sözcüklerin kendisine çağrışım yaptırdığı bir yola yönelip şiiri oradan okuyor. Okyanus diplerinden gezegenlere, kaya diplerinden büyük kentlerin kalabalıklarına kadar bir çok mekanda ‘hayalleri takıyor uçurtmaların kuyruğuna’ şair. Bir sorunu çözmüyor ama sorular getiriyor, kendine ve okuyucuya. Belli ‘belirsiz ama her şeyi kuşatan’ sorular… Sorguluyor hayatı/nı ve çevresini; cedelleşiyor, hayıflanıyor… ‘Potkal’ şiirinde görüyoruz bu sorulardan birini: ‘Onca yağmur, taşan dereler / damla damla çiy, nereye döküldünüz?’

 Yepyeni mecazlı tamlamalarla kurulan yeni imgeler ve sağlam cümle yapılarıyla kendine özgü bir dil oluşturmuş şair. ‘Otopsi’ şiirinde ‘kendini kırbaçlayan bir yılkı’ olarak çıkar karşımıza ve ‘ağzında koyu ormanlar geveler, damağında çöller biriktirmiştir. ‘Potkal’ şiirinde ‘teker teker şişeye girecek / uykumuzu kaçıran masallar’  ifadeleri ile geçmişe dönük bir kısım hayıflanmalarını kıvrak devrik cümleler halinde önümüze serer.         

İmge bulmada sınır tanımayan şair kitabın farklı bölümlerinde özellikle iki kavrama takılı kalmış, tutunmuştur: Kuş ve balık. Mavi bir kuştur şairin dönüp dönüp andığı. Balık ise daha çok yunus şeklinde tezahür eder; ona da mavi rengi yakıştırır şair. Mavi kuştan bir ses bekler, bir nida, bir ötüş, bir işaret, bir iz… Mavi kuşun konuşmasını ister. ‘Arada Bir’ şiirinde adını vermeden arada bir görünmesini bekler.  ‘İzler’ şiirinde ‘Belki de bu kadar karmaşık değildir / Yıkıntıları arasından ötüşleri kuşların…’ diyerek beklentisini yineler. İçinde kitaba adını da veren ifadelerin geçtiği ‘Duvar ve Kapı’ şiirinde ‘Mavi Yunus’un ara sıra yüzeye çıkmasını bekler. Kendisinden bir haber, bir iz, bir görüntü alamadığı için hem endişelidir hem şüpheli.  İkileme düşmüştür ve elinden bir şey gelmemesine kahrederek bitirir şiiri. ‘Mavi Biten Öykü’de ‘Sürekli susan kuşun dili nasıl anlaşılır… / Bir avuç kelimeye sonsuz anlam nasıl sığar…’ diyerek  mavi biten öykünün ancak bitmeyen bir şiirin, işte bu şirin,  başlığı olabileceğine kanaat getirir. Artık mavi kuştan ümidini yitirmek üzeredir. Mavi kuş ve balık imgesi Eren’in şiirinde çok değer verdiği, onu çalkantılı ruh halinden kurtarabileceğine, özgürlüğe kavuşturacağine inandığı bir büyük varlığa işaret eder. Bu varlık; şiirde kurulan dünya fezada ve gökyüzünde ise mavi kuş, denizler ve okyanusun derinlerinden bahis açılmışsa bir balık (yunus) şeklinde görünür. Daha doğrusu bir türlü görünmez, ama şair görünmesini ve ses vermesini ister. Bu yüzden kitabın büyük bir bölümüne karamsar ve hüzünlü bir ruh hali hâkimdir.      

Şair ‘Zeytinin Yolculuğu’ şiirinde ise bir şiir akımına dahil olmayan Behçet Necatigil’i andıran bir manzum hikayecikle karşımıza çıkar. Ege’de küçük bir kasabadaki zeytinlikte, elleriyle okşadığı zeytinlerin; aylar sonra zeytin yağı olarak uzaklarda bir şehirde bulunan sevdiğinin dudaklarına kadar ulaşmasının serüvenini öyküleyerek nahif bir lirizmle bir aşk/sevgi hikayesini gizler şiire.

Masal’ şiirinde diğer şiirlerde görülmeyen bir özelliğe imza atarak biçimi beyitler şeklinde kurmuş şair. Dize sonlarındaki ses ahengine önem vermiş ve klasik/geleneksel bir melodiyi yakalamış. Burada sözcükler oldukça duru, imgeler ise ancak bir masalda olabilecek sayıda…

Küçüklük’ şiiri de, yapılan yorumlardan anladığımız o ki, çok katmanlı metinlerden biri. Şair bir dünya kuruyor orada. Atların şaha kalktıkça gömüldüğü… içinde herkesi masum gösteren bir aynanın olduğu…Geceleri dünyalar doğuran bir ‘tahta kulübe’… Cengin büyüğü kılıçlar kınına girdikten sonra başlıyor orada. ‘Ne güzel şeydir küçüklük!’ diye bitiriyor şair şiirin her bendini. Sözcüklerin ilk anlamından ziyade çağrışım değerlerine kulak verince açıyor kendini şiir ikinci, üçüncü katmanlarına. Bu katmanda küçüklük, çocukluk değildir. Tekebbürden, kibirden uzak; üstenci bir bakışa mesafeli, tevazu ile ‘iki büklüm’, kendisiyle yüzleşen, sorumluluk duygusuna sahip insanlara bir güzelleme, bir özenme söz konusudur. Tezatına, büyüklük taslamaya ise yergide bulunulur : ‘kahraman olduğunu bilmesin kimse / sen de bilme…’

‘Gönderilmemiş Mektup’ şiirinde metafizik bir dünyanın, tasavvufun kapıları aralanır. Sezai Karakoç’un ‘Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine’ şiirinden daha sırlı, daha gizemli bir dünyadır bu.  İnançlıdır şair ve ‘şeffaf mektup’ şairin ciğerine dolarken, uyanık olduğu halde uyanır. Şiirdeki ‘Sen de bakıyorsun eminim aynı anda o yıldıza..’ dizesi Turgut Uyar’ın ‘Göğe Bakma Durağı’nı anımsatır okuyucuya.

Kitapta yurdundan koparılmış bir insanın iç sesleri de şiirlerin geneline yedirilmiş. Belki de kitabın adının, kapağa bazı harflerin düşürülerek yazılmış olması; bu gayriihtiyari göçte yolda kaybettiklerini sembolize ediyordur. Kim bilir?    

Şair, kitabın son şiirini ironi içeren bir soru ile tamamlar: ‘Hayal uçlarımla aradığım konforlu tabutları / bana kim gösterecek?’  Cevabı yoktur orada hiçbir sorunun.

İkinci Yeni bitmedi. Fuat Eren’le Stockholm’de, İskandinavya’da, kuzey ışıklarının gölgesinde sözlüğünü büyütüyor, imgeler evrenini genişletiyor; yeniliyor kendini.

Bu yazıyı bir Arap atasözü ile bitirmek durumundayım: ‘el-Ma’nâ fî batnı’ş-şâir’. Yani ki, anlam şairin karnındadır, biraz daha geniş anlam verecek olursak, gönlündedir. Edebiyat tarihçileri ve eleştirmenler yalnızca Fuat Eren’in şiirlerini değerlendirecek; bir yere oturtmaya, tasnif etmeye, kategorize etmeye çalışacaklardır. Bilim biraz da sınıflandırma demek değil midir?

                Son sözü yine şairin en vurucu şiirlerinden birinden, ‘Köz’den, bir dizeye bırakalım: “En kolay saklambaç inkarla oynanıyor!”

3 thoughts on “Stockholm’de İkinci Yeni’leşmek!

  • Hasan

    Şiir üzerine okumak şiir okumak gibi farklı bir duygu veriyor insana.

    Yanıtla
  • Arzu

    Çok güzel bir değerlendirme olmuş!

    Yanıtla
  • yusuf

    adı geçen şiir kitabını okudum ve beğendim, fuat eren’i bu şiirleriyle tanıdım ve damağımda tadı kaldı, bu yazı vesilesiyle dönüp tekrar okuyacağım galiba.. teşekkürler ömür bey 🙏

    Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Captcha *Time limit exceeded. Please complete the captcha once again.