Benzersiz “Kitap”
Dilin kemâle erdiği, sözün başlara konduğu bir demde, semânın kapıları açıldı. Sözün gerçek sahibi, “söz sultanı” kuluna ayetlerini gönderdi. Işıktan, nurdan parlak, pınardan, sulardan berrak bu sözler her yönden benzersizdi.
Öyle ki altın harflerle yazılan şiiri tahtından indirdi. “Kaleme, incire, zeytine yemin” etti; “sükûnete erdiği dem geceye,” “yıldızların yerlerine” ve “en parlak hâlini aldığı dem güneşe” de. Ve sonra “yedi kat göğü,” “gezegenlerin yörüngesini,” “anne karnındaki bebeğin oluşum şekillerini” bildirdi. O, sadece bir döneme değil, her çağa aitti.
Çölde inmişti; ama “denizin dibinden göğe kadar uzanan kat kat karanlıkları” örnek verdi. “Sineğin kanadını misal getirmekten çekinmedi.” O nefis “balın, arının karnından değil, karınlarından” geldiğine dikkat çekti. Yepyeni, terütaze sözlerdi söylenen. Duyanlar hayret etti.
Bilim de hayret etmeyi sürdürüyor. Üstelik, bunca şair, edip ve filozofun gelip geçtiği şu dünyada, “Haydi, getirebiliyorsanız bir ayetinin benzerini getirin.” diye meydan okuyup duruyor.
1400 sene geçti. Kimsede çıt yok.