Semih Yılmaz

İngiliz Dizilerinde Türk Etkileri

Okuma süresi: 4 dakika

1995 yapımı Oscarlı Olağan Şüpheliler filmini izlediğimden beri ne zaman herhangi bir yabancı film ya da dizide Türkiye’ye ya da Türklere ait sahneler görsem hep heyecanlanırım. Şu zamanlarda 10 yıldır Avustralya’da yaşayıp ne yazık ki ülkemi görmeye gidememiş olmanın da bunda elbette tesiri büyük.

Olağan Şüpheliler’in başkarakteri son zamanlarda adı skandallarla anılan ünlü aktör Kevin Spacey, azılı bir suç örgütünün başı, Türk Kayzer Söze’yi canlandırır. Yönetmen Bryan Singer, bu karakteri üniversitede okuduğu yıllarda oda arkadaşında gördüğü bir İngilizce-Türkçe sözlükten esinlenerek koymuştur.

Türk karakterlerinin acımasız suç örgütlerinin başında gösterilmesi, Türklerin mafyatik, gaddar, uyuşturucu satıcısı ya da kriminal şebekelerin bir numaralı aktörleri olması, özellikle son birkaç yıldır İngiliz dizilerinde yaygın olarak işlenmeye başlandı. Bunda son yıllarda ülkeyi yönetenlerin bir suç örgütü mantığıyla hareket etmesinin ve aynı zamanda tüm dünyadaki büyük suç örgütlerine ev sahipliği yapıp “Türk misafirperverliği”ni onlara sonuna kadar göstermesinin de elbette bir etkisi olduğu açık.

Bir mafya ailesinin rakipleri karşısında ayakta durma çabasını anlatan “Kin (Akraba)” adlı dizinin son sezonunda Öykü Karayel’in de dahil olduğu bölümlerinde yine Türkleri Londra uyuşturucu piyasasının hakimi olarak görüyoruz. Ölüm döşeğindeki babasının suç örgütünü devralmak zorunda kalan Öykü Karayel’in yan planda erkekler dünyasında acımasız bir kadın lider olma çabaları da dizinin Türk geleneklerine sık sık yer verdiği sahnelerle dolu.

İngiliz medyası tarafından “Şimdiye kadar yapılan en şiddetli İngiliz draması” olarak adlandırılan “Gangs of London” adlı dizide ise Wallace adlı mafyatik bir ailenin Londra’yı ele geçirme çabası anlatılırken rakipleri tarafından zora düşürülen ailenin denize düşerken sarıldığı yılan olan ve uyuşturucu ve silah ticaretini elinde tutan PKK’lı militanlara yer vermesi de ayrı bir ilginç vaka.

Çocukluğunun bir kısmı Türkiye’de geçen İranlı aktris Nerges Rashidi’nin canlandırdığı PKK’lı militan Leyla karakterinin, sık sık Türk-Kürt sorununa yaptığı göndermeler dizinin bir başka önemli yönü. Bu arada ilk defa bir İngiliz dizisinde PKK’yı özgürlük savaşçısı gerillalar yerine uyuşturucu ve silah ticareti yapan kriminal bir örgüt olarak işlemek de doğrusu beni şaşırtmadı değil.

Polisiye hikayeleriyle nam salmış İngiliz dizilerinin de mafya dizilerinden geri kalan bir yanı yok. The Chelsea Detective dizisinin bir bölümü, tamamıyla Avrupa Şampiyonluğuna giden yolda istenmeyen olayların yaşandığı Galatasaray-Leeds United maçına uzanıyor. İki Leeds taraftarının öldüğü İstanbul’da yaşanan olayların yıllar sonra bir cinayete nasıl konu edildiğini izlemek, gerçekten de tuhaf duygulara yol açabiliyor, hele bir de fanatik Galatasaray taraftarı olunca.

Bir diğer polisiye dizi Criminal Record’un dördüncü bölümünde ise bir cinayeti araştıran polislerin aradığı suçlu bir diğer Türk’tür. Çete savaşları sonucu bir çocuğun öldürülmesi üzerine zanlılardan birini sorgulayan dedektifin gerçek suçluyu araştırırken sorduğu soru ise manidar: “Ermeni mi, Arnavut mu?” hayır cevabını alan dedektif sonunda gerçek suçluyu şıp diye anlar: “Demek ki Türk!”

Aynı dizide ana konu, işlemediği bir cinayeti itiraf etmiş bir adamın masumluğunu kanıtlamak. Adamın aslında bir tanığı var ama ortalıkta yok, bulunamıyor. Peki kim bu tanık, Mustafa Demir. Elbette zehir kadın dedektifimiz Mustafa’yı bulmak için Türklerin yoğun yaşadığı mahallelerde dolaşıp bilgi arıyor, onu da kimden mi buluyor? Bir telefon aksesuarı satıcısından, Hasad’dan. Hasad aslında bir Kürt ve bu arada kadın dedektif ismini tek “s” ile yazınca şaşırıyor, siz İngilizler bizim isimlerimizi hep yanlış yazıyorsunuz, diye. Zaten Mustafa’nın da bulunması kadının bu isim karışıklığını anlayınca başlıyor.

Son olarak üçüncü sezonunu bitiren Slow Horses’tan bahsetmemek olmaz. Leon filminin psikopat polisini canlandıran Oscarlı ünlü İngiliz oyuncu Garry Oldman’ın başrolünü oynadığı, İngiliz istihbaratının kirli işlerinin anlatıldığı dizinin son sezonu, İstanbul’da intihar süsü verilerek öldürülen bir ajanın arkadaşları tarafından intikamının alınmasını işliyor. Bu arada kadın, intihar süsü verilerek nereden mi aşağı atılıyor, sıkı durun, Galatasaray’ın stadyumundan. Anlaşılan İngilizler Galatasaray’a biraz takmış durumdalar.

Burada her ne kadar sadece İngiliz dizilerinden bahsetmiş olsak da elbette pek çok Amerikan dizisinde de Türkiye ve Türkler işlenmeye devam ediyor. Beni en çok etkileyen ise yıllar önce Designated Survivor dizisinde Amerikan Başkanının çakallık peşindeki Türk Başkanına verdiği ayar. Gerçi Trump’ın bizim başkana gönderdiği edepsiz mektuptan sonra dizideki mesaj az bile kalır ama neyse…

Umarım bundan sonraki dizilerde uyuşturucu satıcısı, at hırsızı Türk tipleri yerine daha derli toplu, onurlu vatandaşlarımız işlenir de bizler de böyle uzaklardan hayıflanıp durmayız.

Semih Yılmaz

4 thoughts on “İngiliz Dizilerinde Türk Etkileri

  • Kerim Arda

    “Umarım bundan sonraki dizilerde uyuşturucu satıcısı, at hırsızı Türk tipleri yerine daha derli toplu, onurlu vatandaşlarımız işlenir de bizler de böyle uzaklardan hayıflanıp durmayız.” :)) inşallah.

    Yanıtla
  • Sami Bursalı

    `…son yıllarda ülkeyi yönetenlerin bir suç örgütü mantığıyla hareket etmesinin ve aynı zamanda tüm dünyadaki büyük suç örgütlerine ev sahipliği yapıp “Türk misafirperverliği”ni onlara sonuna kadar göstermesinin de elbette bir etkisi olduğu açık.`
    Bence bir dizi yazısı olmasına rağmen aynı zamanda politik de olmuş, hem de çok güzel olmuş. Bir de yazıya hakim olan ironiyi sevdim. Tebrikler…

    Yanıtla
  • yusuf

    herkes her şeyin farkında yazısı olmuş, teşekkürler 🙏

    Yanıtla
  • Bahar

    Çok faydalı bir metin, teşekkür ederim👏

    Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Captcha *