Konforlu Evler, Konforlu Zihinler
İnsanın ‘kendini tanıma’sından ilham alarak düşünmeye başlamak benim için planlanmış bir şey değildi. Çok tanıdığım bu kelime grubu üzerinde çok ve uzun süreli düşünmediğimi de itiraf ediyorum. Hem nerden çıkmıştı bu basit şey üzerine kafa yormak! Oysa bu kez şairler gibi kelimelerin ardına düşerken buluyordum kendimi. İdealistliğin verdiği yönlendirmeden olsa gerek, faydacı zihnim bunun pek de faydalı olmadığını fısıldıyordu bana. Öte yandan zihnimin telkinlerini bastıran kuvvet yüzünden bu yazı dizisi olma yolunda ilerleyen metinler ortaya çıktı. Belki yazma dediğimiz şey insanın kendi/kelimeler üzerinde düşünmesini sağladığı için zannedilenden daha kıymetli bir eylemdir.
Kendini tanımak. Kısa, uzun. Kolay, zor. Ama illaki hayatın bazı dönemlerinde daha çok kendini hissettiriyor, onu düşünmemiz için bizi zorluyor adeta. Bu iteklemek, kendi üzerinde düşünmeye zorlanma saadet anlarında, hayat ferahfeza makamda akarken olmuyor, nedense? Her ne kadar kendini anlama çabası bütün ömür boyu devam etse de travmatik anlar sonrası insan zihnini en çok meşgul eden konulardan biri olduğu aşikardır. Beklenmedik anda gelen darbe insanın sadece bedenini değil ruhunu da kasıp kavuran bir dalga oluşturabilmekte. Öte yandan da travmaların şiddeti bu sorgulamanın derinliğini yakından ilgilendirir zannediyorum.
Darbenin ne olduğunun, nasıl bir darbe aldığımızın önemi muhakkak vardır fakat asıl önem onun bize açtığı kapılarda saklıdır desem yanlış olmaz. Öyle çok konforlu evlerde son model arabalarda gezen bedenlerin hayata dair derinlikli hakikatleri keşfetmesinin zorluğu ortadadır. Böyle hayatlardan güzel başarı öyküleri çıkar da ruhun susuzluğunu dindirecek birkaç damla çıkma ihtimali bile çok azdır. Konfor ile ruhunun derinliği, bu aslında kendinin muhteşem derinliğini kavramayı da içine alıyor, ters bir orantı var sanıyorum. Binlerce yılını bildiğimiz insanoğlunun hikâyesine baktığımızda buna dair örnekleri bulmak hiç de zor değildir. Gandi güzel örneklerdendir.
Konfor etkileri geniş bir hal gibi geliyor bana. Maddi konfor, insanın bedenine, tavrına hatta edasına yansıyor. Konforun en büyük tehlikesi insanın hakikati arama ihtiyacına vurduğu kettir zannımca. Neredeyse hayatı kolaylaştıran şartlara bir tuş mesafesinde uzak olanların yoksunluğun ve yoksulluğun verdiği nimetleri anlaması beklenemez. Arama heyecanın kalbe verdiği neşveden mahrum kalmak, hazine barındıran ama bunun farkında olmayanın haline benziyor. Konforun hakikati sadece maddi açıdan değil ruhun/kalbin imkânlarını kapatması açısından kilit noktada. Planlandığı şekilde akıp giden hayatın başka hayatlara, özellikle de kendinden farklı hayatlara, ulaşma, onların gerçeğini görmeye/anlamaya çalışma isteği yoktur sanırım. Yerinden yurdundan ayrılmamış, koca bir çınar gibi hep aynı topraklara kök salmış insanların başka iklimlerin havasını tatması mümkün değil. Savaş veya farklı sebeplerle vatanını terk etmek zorunda kalan insanların dünyanın gerçeği hakkında öğrendikleri sağlam bilgilerin rahat yatağından uyuyanlardan çok olacağı herkesin malumudur. Çalışmak umuduyla yurtdışına giden insanların kendini, değerlerini sorgulaması sonrasında kendi kalabilmek için gösterdiği çabalar da hafızamızın bir yanında fotoğraf olarak duruyor. Bana öyle geliyor ki insan bedeni ve zihni konforu seviyor ve çok büyük travmalarla karşılaşmadıkça aşina olduğu çevrenin dışına çıkmaktan pek hoşlanmıyor. Bunları yazarken peygamber duası olarak geçen ‘tembellikten Allah’a sığınmak’ tabirindeki tembellik kavramının genişlediğini de fark ettim şu an.
Rahat/ortamların insana verdiği garip gevşeme ile insanın dünya işlerinin keşmekeşi içinde hakikatin, kendinin peşine düşmesinin huzursuz ruhların, bu dünyanın renklerine sıfatlarına pek de önem vermeyen insanların arayış çabası olduğunun da farkındayım. Bunun lüksü öteleyen kendini tanımaya, anlamaya çalışanların kaderi olduğunu da biliyorum. Benim derdim sadece bu arayış yolculuğunun bazı ana hatlarına değinmekti. Belki hayat sandığımdan daha basit fakat yine de şunu fısıldıyor zihnim: kendini tanımak, kendini tanımak derken daha çok ruhunun gerçeği ile karşılaşmayı ve onun ardından gitmeyi kast ediyorum, o kadar kolay bir iş değil, özellikle bedeni ve zihni konforun içinde yüzerken.
“kendi” üzerine düşünen ve düşündüren bir yazı. Demek ki konfor maniy-i her kemâldir.
Köşe bir hafta boş kalınca üzülmüştüm. İnsanın kendini tanımaya çalışması ve konfordan (özellikle zihni) kaçınması asil bir çaba olmalı. Cebimizdeki hazır cevapları döktükçe kendi cevaplarımızı aramamız bulmamız için yer açılacak belki… Ne bileyim, işte öyle bir şeyler…
Hazır cevapları daha da irdelemek lazım, sanırım🙄