Yusuf Ünal

Whatsapp Grup Yöneticileriyle İmtihanım

Okuma süresi: 3 dakika

(Kanada Günlükleri / 8)

27 Şubat Salı,

Canım sıkkın. Havanın ılık, göğün mavi, bulutların beyaz olması gidermiyor sıkıntımı. Evet işler kesat, ev kirasını denkleştirmekte zorlanıyorum bu ay. Bu bir sorun. Ama başka şeyler de var. Zaten bu can sıkıntısı bulaşıcıdır. Bir şeye sıkılmaya başladın mı her şeyin tadı kaçabilir, domino taşı etkisi. Biraz duygusalsan, sanatçı tarafın varsa, üstüne bir de balık burcuysan ayıkla pirincin taşını…

Bir de geldi mi mübarek üst üste geliyor. Bugün Geceze’nin Whatsapp kanalını açtım, editörüyüm ya hani. Bir arkadaş sizin Geceze’nin niye bir kanalı yok, yazıları kaçırıyorum dedi. Twitter’dan paylaşıyoruz ya dedim, ben kullanmıyorum ki dedi. Ee, www diye arama çubuğundan gireceği de yokmuş. Ama bir kanal olursa gözden kaçmazmış.

Mantıklı geldi. İşi bilen birkaç arkadaşa danıştım, Whatsapp kanalı en iyisi dediler, açtım bir kanal. Bunun duyurulması gerek, nerede duyurursun? Üyesi olduğum kitap ve edebiyat içerikli Whatsapp gruplarından duyurdum. Anında tanımadığım bir numara aradı. Arkadaş bir grubun yöneticisiymiş. Kibar olmaya kendisini bayağı bayağı zorlayarak, grup yöneticilerinden izin almadan böyle bir paylaşım yapmamın çok ayıp olduğunu iletti. Şaşırdım kaldım. Bir yandan da arkadaşa hak verip mahcup oldum. Kendimi suçüstü yakalanmış gibi hissettim. Özür diledim, yaşlı bir adam olduğumu, sosyal medya âdâbını henüz öğrenemediğimi falan geveleyerek affımı istedim, paylaşımlarımı da hemen silebileceğimi bildirdim.

Arkadaş halime acıdı sanırım, “Yok yok, kalsın.” dedi babacan bir tavırla, “İyi bir şeyse biz tanıtalım.” Öz güvenim Kaf Dağı’nın ardına kaçtı gitti ya bir kere, bu teklif bir çocuk gibi sevindirdi beni. “Yani biliyorsunuzdur, Geceze işte” dedim, “edebiyat sitesi.” Hayır, bilmiyormuş. “Benim adım Yusuf Ünal, belki duymuşsunuzdur.” dedim, duymamış. “Hengâme ve Kaçış Rampası romanlarını yazdım.” dedim, “Ben de bi kitap yazmıştım eskiden.” dedi. “Kaç adet basıldı sizin kitap?” “Bilmem, galiba bindi”. “Zaten kaç basacaklar, ancak o kadardır işte.”

Sizin anlayacağınız bütün kartlarımı masaya sürdüm ama yine de kendimi tanıtamadım. Son bir hamleyle, “Twitter’da Emmoğlu var hani, o da benim” diyecek oldum, arkadaş Twitter kullanmıyormuş, hiç iltifat göstermedi. Kendi bloğunda kendi kendine bir şeyler karalayan atanamamış yazı heveslisi muamelesi gördüm. Bu sefer bunu lehime kullanmak için bir hamle yaptım. “Ama mübarek yani sizin de hem kitapla edebiyatla uğraşıp hem beş yıllık Geceze’yi duymamış olmanız biraz tuhaf kaçıyor.” dedim dilimin ucuyla. Daha Yusuf Ünal’ı, Hengâme’yi, Kaçış Rampası’nı bilmeyişini başına kakacaktım ama o kendini savunmaya tenezzül etmedi. “Onu da bizim kusurumuza verin, hangi mağarada yaşıyorsak artık.” dedi umursamazca. Daha üstüne gidemezdim, zaten benim nazarımda skoru eşitlemiş, îtibarımı kendi nezdimde kurtarmıştım. Bu hamleyi yapmasam kendi kendimi yer bitirirdim. Sonunda tekrar görüşmek üzere telefonları kapadık. Ama benim içime bir tortu çöreklendi kaldı.

Ben o tortuyla baş etmeye çalışırken paylaşım yaptığım bir diğer Whatsapp grubunun yöneticisi yazdı bu sefer. Adım profilimde görünüyormuş ama soyadımı soruyordu. Daha o bir şey demeden özrü dayadım, mesajımı silebileceğimi söyledim. Cevap vermesine fırsat tanımadan da telefona sarıldım. Bütün şirinliğimi takınıp admine kendimi affettirecektim. Arkadaş, “Estağfirullah abi, özür dilenecek ne yaptınız ki?” dedi. “Grupta sizden izinsiz paylaşım yaptım.” “Bilakis ben teşekkür ederim, bizi böyle güzel bir siteden haberdar ettiğiniz için.” Duyduklarıma inanamadım, kamera şakası falan mı diye düşündüm ama bayağı bayağı sahiciydi. “Siz Yusuf Ünal’sınız değil mi?” dedi. “Evet, evet.” dedim hızlıca, tanımaktan vazgeçmesin diye. “Hani şu Hengâme’nin yazarı?” Oh beee dedim içimden, işte buu diye el hareketi yaptım. “Ta kendisi. Ayrıca Kaçış Rampası’nın da yazarıyım.”

O da benimle tanışmak istiyormuş, kısmet bu güneymiş. Avrupa’da yaşıyormuş. Amerika’dan kendisini ziyarete gidecek bir arkadaşı ne getireyim diye sormuş, “Getirebildiğin kadar Hengâme getir.” demiş. “Millet İphone getirtir, ben sizin kitabınızı getirttim.” diyor. Sonra etrafına dağıtmış kitapları, okutmuş. “Elimden gelse alıp alıp dağıtırım sizin kitapları.” diye ekledi.

Ayaklarım yerden kesilmez mi şimdi, kesildi. Ama uçurmaya devam etti. Asıl TR724’teki yazılarımı beğeniyormuş. Bıraksam tek tek yazılarımı sayacak. Çölde vaha bulmuş gibi oldum. Yazmanın gücüne ve güzelliğine bir kere daha ikna oldum. İçim yunup yıkandı sanki, ferahladım. En azından onunla konuşurken.

Ama tüm bunlardan bir ders çıkardım. Sadece ürününle, ürettiğin eserle var olmak, görünür olmak çok zor. Ya var olmaktan ve görünür olmaktan vazgeçip kendi adana çekileceksin ya da seni görünür kılacak şeylerin ayağını yalayacak, apartman yöneticilerine temenna duracaksın.

Ama bir üçüncü yol daha var, kendi göbeğini kendin keseceksin. Hani kurda sormuşlar, boynun neden kalın diye, o misal… Bu bakımdan, bir şey üreten her insanın güçlü bir sosyal medya hesabına ve desteğine ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.

Not: Geceze Edebiyat Whatsapp kanalına aşağıdaki bağlantıdanda katılabilirsiniz:

https://whatsapp.com/channel/0029VaRpbIn6RGJBdG6UNI3N

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Captcha *