Güzide Şen

Dışarda Yağmur

Okuma süresi: 3 dakika

15 Kasım 2019

Saat yedi kırk beş. Kadıköy- Eminönü vapurunu bekliyorum. Hemen sağımda yaşlı bir adam. Paltosunun yakalarından biri yatık, gözlüklerinin üstünden denize bakıyor. Vapur iskeleye yanaşırken sabırsızlanmış olacak ki kapıya doğru birkaç adım atıyor. Onu izlediğimin farkında değil. Elinde bir gazetenin tamamlanmamış bulmaca eki ve bir eczane poşeti var. Tükenmez kalemini, tutturduğu sayfadan çıkarıp ön cebine yerleştiriyor. Yağmur giderek hızlanıyor; adam camlarda biriken, birikip de dökülen yağmura bakıyor. Bakıyoruz. Camlar birazdan buğulanacak. Kapıya yaklaşıyorum. Buğulanmış köşelerden birine gidip oraya bir ağaç çiziyorum. Birkaç saniye geçmeden buğular bozuluyor, ağacın dallarından aşağı sular akıyor. Ağacım artık bir ağaca benzemiyor. Görevli kapıları açıyor, yaşlı adamla aynı anda çıkıyoruz dışarı. Yüzüme bakıp gülümsüyor. “Kimden öğrendin,” diyor paltosunun yakasını düzeltirken. “Anlayamadım,” diyorum manasız bakışlarımla. “Buğulanan camlara ağaçlar çizmeyi,” diyor vapura yürürken, “Kimden öğrendin?”

Sonra hızlandırıyor adımlarını, üst katına çıkıyor vapurun. Bir müddet bakıyorum arkasından. Dışarıda yağmur yağıyor. Ben de üst kata çıkıyorum peşi sıra. Gözlerim adamı arıyor. İç kısımda bulamayınca dışarı çıkıyorum. Bu efsunlu kayboluş hoşuma gidiyor. Her yere baktıktan sonra, bakıp da bulamadıktan sonra “yine hayal kurdun,” diyorum kendime. “Hangi kitaptan biriyle konuştun, kim bilir,” diyorum. Alt katın iç kısmına geçip oturuyorum. Vapur sallanıyor, başımı camdan yana uzatıyorum; camın buğusuna çizilmiş bir ağaç. “Kimden öğrendim,” diyorum kendi kendime. “Bir camın buğusuna ağaç çizmeyi?”

1 Ocak 2020

Bu sabah gördüğüm ilk yüz, denizde bir balık etmedi. Dışarda yağmur. Uzaklara dalmayı acilen bırakmalıyım. Sonra biraz ara vermeliyim buğulu camlara bir şeyler çizmeye. Zira önümüz hep buğulu… ve ben ders çalışmalıyım ve evi süpürmeliyim ve yemek yapmalıyım birkaç kez arka arkaya. Çamaşırlar daha geç kuruyor artık, kalkıp toplamak istemediğimde bahanem oluyor, mutluyum. Güneş daha geç doğuyor, halen gece olduğuna inandırıyorum kendimi sabahları, mutluyum. Bir yılda ne çok şey yaşamışım derken, bir yılın son günü geliyor aklıma. “Bir günde ne çok şey yaşanıyor.” Metrobüsün camından dışarı bakıyorum, camlar buğulu, dışarıyı net seçemiyorum.  Birsen Tezer dinliyorum, bir evden başka bir eve gidiyorum. Evim dediğim yerler çoğaldıkça ben çoğalıyorum sanki. Bu iyi bir şey mi, bilmiyorum. Çok olmak istemiyorum. Önceleri canım sıkıldıkça kağıttan gemiler yapardım, içine isimler yazıp… Sonra gördüğüm her yüz, denizde bir balık ederdi. Hatırımdaki her ad, denizde bir gemi… Yeni alışkanlıklar edindikçe eskileri yitiriyorum galiba. Odama bırakılmış bir kartpostal buluyorum. Kartpostalda insanın içini ısıtan, ışıklı, aydınlık bir resim. Dışarda yağmur. Bugün duygusallaşmayacağım, duygularımı ertelemesini öğreniyorum birilerinden. İşe yarıyor mu dediğimde susuyorlar, “en azından…” diye başlayan cümleler kuruyorlar sonra. Kapılara kilit vurmayacağım artık, iki bin yirmiye dair gerçekleştireceğim ilk hedef. İkincisi fırın almak eve ama ona daha var. Şimdi günler öyle hızlı geçecek ki, bir yirmi bir ocak daha görecek bu kız. Tam üç yıl oldu, diyecek içinden. Dışarda yağmur olacak. Yeşil boğazlı bir kazak canlanacak gözünde. İç çekecek, iç çekecek ama duygusallaşmayacak. Sonra dördüncü ay çıkıp gelecek, bir de bakmış. Öyle hızlı geçecek ki zaman, dördüncü ayın dördüncü gününü zar zor idrak edecek. Ucundan yakalayacak, dahil olamayacak hiçbir zaman. Kıyılarında dolaşacak günlerin. Mayısı böyle getirecek, haziranı böyle…. Yaz gelince Reşat Nuri okumak isteyecek içi. Muhtemelen erteleye erteleye geçecek Çalıkuşu mevsimi. Sonra Selim İleri… Gramafon Hâlâ Çalıyor .. Derken açık hava sinemaya gitmek için bilet arayacak fellik fellik. Gösterim günü geldiğinde, biletini bir başkasına verecek. “Çok iyi hissetmiyorum.” En çok yaz akşamlarını sevdiğinden, güneşin batmasına yakın çıkacak dışarlara. Dışarda yağmur olmayacak muhtemelen. Mavi akşamlar… roman gibi biten akşamlar… Bu cümleyi işittiği ilk günü hatırlayacak; ne çabuk geçmiş yıllar diyecek, geçerken yıllar. Sonra sonbahar. Hep boynu bükük sanki. Bir mevsim nasıl talan eder insanı? Camlar henüz buğulanmaya başlamamışken kandil ışığında kitaplar okuyacak. Yağmurda yürüyecek. Çünkü evet, illa ki dışarda yağmur… Sonra hep o erken gelen akşamlar…. Duygusallaşmayacağım bugün. Ertelemeyi öğreniyorum. Kaldırımdan daha az yürüyorum, niyeyse. Bir de internetten fırın fiyatlarına bakıyorum durmadan.

One thought on “Dışarda Yağmur

  • Turgut

    “Çok olmak istemiyorum.” ama insan ne çok kalabalık… Ve
    “Bir mevsim nasıl talan eder insanı?” bir mısra, bir melodi bir kare… Ve bir acı, aşktan daha ziyade.

    Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Captcha *