Semih Yılmaz

Yağmur Ormanlarında Bir Aborijin Çocuk

Okuma süresi: 2 dakika

Ocak ayında, yaz ortasında, dünyanın en eski yağmur ormanlarında, İkinci Dünya Savaşından kalma eski bir amfibik çıkarma gemisi ile kah geçit vermez ağaçların içinden açılan özel yollarda kah timsahların selam verdiği çamurlu bir nehirde gezerken onunla karşılaşacağımdan henüz haberim yoktu.

Turumuzun ilk bölümü bittiğinde aşırı nemli hava ciğerlerimizi yakarken bu ulu ormanlara adını veren yağmur da eli kulağında bekliyordu. Sırada bu ülkenin gerçek sahipleri Aborijinlerle yakından tanışma fırsatı vardı. Yaptığım doktora araştırmalarında hatırı sayılır bilgiler edinmiş olsam da bir kabileye misafir olup onları yakından tanımak; danslarını, dillerini, kullandıkları silahları, araç gereçleri ve enstrümanları bizzat görüp duymak ayrı bir heyecan uyandırmıştı bende.

Biraz sonra yapılacak gösteri için yerlerimizi aldığımızda sahneye önce Bay Kanguru geldi. Gerçek adı neydi bilmiyorum ama kabile adının kanguru olduğunu söyleyen bu adamın alışılanın dışında ten rengi çok da kara değildi.

“Bilan gudan njundu Yidin Yabanday.” diyerek bizi selamladığında doğal olarak kimse ne dediğini anlamadı. Gülümseyen gözlerle bakarak İngilizce “Yidin (kabilenin adı) topraklarına hoş geldiniz.” dediğinde ise bir alkış koptu. Onun ardından sahneye her şeyiyle bir Aborijin olan Bay Timsah elinde “didgeridoo”suyla yerini alıp üflemeye başladı. Biz seyirciler bu basit aletten çıkan muhteşem ezgileri şaşkınlıkla dinlerken birden dört Aborijin daha gösteriye dahil oldu.

Sahneye çıkanlardan biri daha 6-7 yaşlarında bir çocuktu. Teninden kara gözleri, bembeyaz dişleriyle gururla gülümsüyor ve seyircilerin kalbini çoktan kazanmışa benziyordu. Çalınan ezgilere ustalıkla ayak uyduruyor, yaptığı danslardaki başarısı hepimizi şaşırtıyordu. Bay Kanguru’nun “Bay Sivrisinek” diye tanıttığı bu çocuk, az önce başlayan sağanak yağmura ve çıplak vücudundaki yağmurdan akan boyalara aldırmadan dans etmeye devam ediyordu.

Şiddetli yağmur karşısında panik içinde şemsiyelerini açıp hemen yağmurluklarını giyen biz seyircilerin aksine, Aborijinler’de özellikle de Sivrisinek’te en küçük bir tedirginlik yoktu. Danslar bitmiş, şimdi sıra avlanmak için nasıl mızrak kullandıklarını göstermeye gelmişti. Bay Kanguru gerekli açıklamaları yaptıktan sonra Sivrisinekle birlikte eline bir mızrak aldı. Bu arada yağmur hızını iyice artırmış, neredeyse göz gözü görmez olmuştu.

İleride temsili kanguru oldukları varsayılan ağaç hedeflere alkışlar altında başarılı atışlar yapan Sivrisinek, ilgiden memnun, kara gözlerindeki bariz sevinçle biz seyircileri selamlarken sırılsıklam olan vücuduna aldırmadan nehir gibi akan sulara çıplak ayaklarıyla basıp etrafa sular sıçratarak kayboldu.

Herhalde gidip kurulanıp elbiselerini giyecek diye düşündüm o sırada Bay Kanguru’yla bumerang fırlatma denemelerine giderken ama öyle olmadığını sonra anladım.

Kendimce başarılı (!) bumerang fırlatma alıştırmalarından sonra doğal parkta gezmeye başladık. Yağmur dinmiş, güneş açmış ve nem hala midelerimizi yakmaya devam ederken kanguru ve koalaları sevdik, çizgi filmlerden aşina olduğumuz Tazmanya canavarını gördük ve timsahlara doğru ilerlemeye başladık.

Oldukça ürkütücü kocaman timsahlara dehşet içinde bakarken birden karşıma annesi ve kardeşleriyle Bay Sivrisinek çıkmaz mı? Kim bilir günde kaç kez gördüğü onun için alelade bu hayvanlara bakarken beni görünce demin o sahnede sergilediği cana yakın tavırların aksine birden utandı ve başını öne eğdi.

Altına bağladığı basit bir bezin dışında üzerinde herhangi bir elbise yoktu, saçları hala sırılsıklam, vücudu ise akan boyalardan rengarenk olmuştu. Bay Sivrisinek’e “Beraber bir fotoğraf çektirebilir miyiz?” diye sorduğumda hemen utandı ve arkasını dönüp annesinin arkasına saklandı. Annesinin tüm ısrar ve çabalarına rağmen bir türlü ikna olmadı ve utangaç bakışlarla yalın ayak, yarı çıplak bu küçük çocuk, ıslanmış çamurlu topraklarda minik izler bırakarak uzaklaştı.

Kim bilir günde kaç kez bu gösteriye katılıyordu? Acaba hiç mızrak atarken hedefi ıskalayıp utandığı olmuş muydu? Arkadaşlarıyla kim bilir nasıl oyunlar oynuyordu ya da gerçekten çok arkadaşı var mıydı? Hep böyle utangaç mıydı yoksa bana mı öyle davranmıştı? Küçük Sivrisinek, annesinin bir önünde bir arkasında tekrar kazandığı neşesiyle bir sonraki gösteri için giderken bu yağmur ormanlarında küçük bir Aborijin çocuk olmanın eğlenceli mi yoksa zorlu mu olduğunu anlamaya çalışıyordum. Galiba işin doğrusu çocuk olmanın en güzel şey olduğuydu…

4 thoughts on “Yağmur Ormanlarında Bir Aborijin Çocuk

  • Hasan

    Elinize sağlık. Aborjinlere kızılderililere (Aztek, İnka, Maya…) Afrikalı siyahilere karşı içimde bir sevgi ve ilgi olmuştur hep. Belki merhamet de olabilir bu. (Şayet okumayan varsa Aborjinlerle ilgili bir roman: “Bir Çift Yürek” Marlo Morgan)

    Yanıtla
  • Talha Ercevikbas

    İçten , samimiyet yüklü bu eserin bitmemesini sürmesini istedim…. 👌👌

    Yanıtla
  • Sami Bursalı

    Güzel, bir çırpıda okunan duygu yüklü bir yazı olmuş. Keşke Semih Bey o topraklar ve insanları hakkında daha fazla yazsa da okusak…

    Yanıtla
  • yusuf

    semih bey bu yazısıyla bizlere uzakları yakın etti, yazıların devamını bekliyoruz 🙏

    Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Captcha *Time limit exceeded. Please complete the captcha once again.