Yasemin Göğü
“Bedenleri hapsedebilirsiniz ama fikirler daima özgürdür.” Aliya İzzetbegoviç
Bir şarkının kaç mevsimi vardır? Hazan mevsimi, ümit mevsimi, özgürlük mevsimi…
Gökyüzünü bile sadece müsaade edildiği kadar görebildiğin bir cehennemden, gece lambası misali ayın sadece bazı geceler gözüktüğünden, yıldızların yalnızca bulutsuz ve ışıksız havalarda nazlı yüzünü gösterdiğinden, turunç renkli toprağı avuçlayamadığından, öyle ki ruhunun boşluklarına ab-ı hayat üflercesine kokusuna duyduğumuz iştiyaktan hiç bahsetmeyeceğim.
Acaba yine sırtımı güvenle dayadığım bahçemizdeki ağacın gövdesindeki kabartıyı, mor menekşemin yaprağındaki kadifemsiliği yeniden hisseder miyim? Hele hele alabildiğine masmavi gökyüzünde kanat çırpan göçmen kuşların özgürlüğe kanatlanışını? Yoksa ruhum da hissizleşti mi tıpkı parmaklarım gibi? Bir yanımız bahar senfonisi seslendirirken, diğer yarımızın düşler mezarlığında gömülüşündeki çıldırtan dengesizlikten bahsetmeyeceğim sana…
Tüm bunları anlatmayacağım sana, hepsini unuttum! Lâkin, Oruç Aruoba’nın “düşünülecek bir şey değildir özgürlük; yapılacak bir şeydir.” sözünü hatırlatacağım.
İşte böyle bir zaman özgürlük mevsimi…
Tam da o anda Emel’in şarkısı ‘Holm’ yankılanıyor kulaklarımda:
Ah, kapatabilseydim gözlerimi,
Ah kapatabilseydim de hayallerim tutsaydı ellerimden
Tutup kanatlandırsaydı beni.
Yücelir, yücelir, süzülürdüm gökyüzünde.
Unuturdum acılarımı
Hayalimde seyahat edebilseydim eğer,
Evler kurardım, geceden yana hatıralarla dolu evler
Aşkın ve umudun yeşereceği yerler
Acılarım silinirdi dinerdi birer birer.
O’nu ilk defa, “Kabil’in Kırlangıçları” filminde duymuştum. Neydi beni bu denli etkileyen bilmiyorum. Yıllar sonra Emel sanki bu şarkıyı söylemiyor da kelimeleri özgür bırakıyordu. Bu şarkı aslında hem bir ağıt hem de bir umuttu. Ortadoğu’nun sıcak bir gününde önce sıcaktan kavrulup daha sonra hafif esen rüzgârda ferahlamak gibiydi.
Emel Mathlouthi, nam-ı diğer “Yasemin Devriminin Sesi” 1982 Tunus doğumlu. Şarkı sözü yazarlığı, müzisyenlik, aranjörlük, yapımcılık onun ilgi alanlarını tanımlayan kelimeler. “Arap Baharı” sürecinde “Kelmti Horra” (Sözüm Özgürlüğüm) şarkısını söylerken kaydettiği videonun meşhur olmasıyla birdenbire tüm ülkede tanınan ve insanlara ilham veren bir politik figür haline dönüşür. Başlarda ailesi müzikle ilgilenmesini istemez, fakat Emel daha yedi yaşındayken çeşitli koreografi, skeç ve şarkılarla sokak gösterilerine çoktan başlamıştı bile.
On altısına geldiğinde artık hayatının anlamını bulduğunu düşünür. 2004’ten itibaren kendi şarkılarını yazıp bestelemeye başlayarak kendince bir renk, özgün bir dil oluşturmaya çalışır. Nitekim Tunus Arapçası ile Arap literatürünü harmanlayarak, bazen de Fransızcadan faydalanarak yazdığı şarkılarının yanı sıra Kürtçe, Türkçe, Ermenice, Romanca, İspanyolca, İngilizce ve Korsika dillerinde şarkılar söyleyerek bunu ispatlar. Emel, şarkılarında en çok özgürlükten, hayal kırıklığından, umuttan, boyun eğmekten, başkaldırıdan, güzelliklerden ve farklı renklerden bahseder.
2008’de Tunus hükümetinin şarkılarına koyduğu yasaktan kurtulmak için Paris’e taşınır. 2012’de çıkardığı ilk albümü “Kelmti Horra”, devamında “Ensen”, “Everywhere We Looked Was Burning”, ve son albümü “The Tunis Diaries” dinleyicileriyle buluşur.
Benim ruhuma dokunan ‘Holm’ (Bir Rüya) parçası ise, 2020 yılında tek ses, tek enstrüman olarak kullandığı akustik gitarı ve bilgisayarı ile hazırladığı klibi çok beğenildi. Çeşitli ülkelerde konserler vererek sesini ve müziğini ispatlayan Emel, 2015 yılında Oslo’daki Nobel Barış Ödülü töreninde insan hakları ve özgürlüğün bir temsilcisi olarak sahne aldı. Şimdilerde Paris- New York arası mekik dokuyor. Gelecek şarkılarıyla beni ve diğer takipçilerini heyecanlandırıyor.
Gelgelelim tam da bu noktada, Emel’in neredeyse tüm şarkılarının dilini çoğunlukla anlamasak da kimimizin ruhunda Marin rüzgârları estirirken, kimimizin farkında bile olmadan gözlerine buğuyu indirişine, kimimizin de yolda kalmışlara uzattığı bir pusula misali gibi işte.
Kalbimde açılan tüm bu duygu yüklü odacıkların, beni bir başka ben’e evirdiği noktada; ben artık dağlara dağ, denizlere deniz, nehirlere nehir olarak bakamıyorum. Ayaklarım deniz suyuna değdiğinde ben özgürlüğü için mücadele eden tutsakları hatırlıyorum. Nehirler, denizler, dağlar… Hepsi başka manalara geliyor artık. Çünkü gerçek hikâyeler dinliyor ve izliyorum.
Sonra zaman geçiyor, insan acıdan, kederden, öfkeden, anlam dağları inşa ediyor. Çiçekleri açıyor o dağın yamaçlarında ve insan şükrediyor. Geriye de hiç tanımadığımız insanlarla aramızda büyüyen bin yıllık bir tanışıyor olma hissiyatı. Bir haksızlığa uğramak, bütün haksızlığa uğrayanlarla tanış eyliyor insanı…
Şarkının linki
HOLM
Çekilen acılar evrenseldir, bu yüzden dilini anlamasakta kalbe illa dokunan bir kısım oluyor.
Dinlediğim bir sanatçının yaşamını öğrenip dinlemek daha keyifli oldu sayende.
Kalemine sağlık olsun Mercan!
Nobel açılışındaki “Kelmti Horra”yı dinledim. Gerçekten güzeldi. Sesini koruduğu müddetçe güzel şarkılar çıkaracaktır.
Uzun zaman sonra yazınızı okudum. .
Keyifle ..