Kanada Günlükleri 1
3 Ocak Çarşamba 2024
Dün kendimi kendime acırken buldum. Olur böyle ara sıra. Kendim hakkında hayal kırıklığı yaşıyordum, başıma gelenler hakkında yani. Hayatımın düz bir çizgide geçeceğini umuyordum ben. Bir kere sevdiğimde hep seveceğimi, birine güvendiğimde hep güveneceğimi. Bir işe girdiğinde, hele de sırtımı devlete dayadığımda ondan emekli olmak neredeyse kesindi, eh iyice yaşlanana kadar hastalıklar uğramazdı bana. Yurdundan çıkmak, dünyaya sığamamak da neymiş; Batı’da Bolu’dan, Doğu’da Kayseri’den öteye geçmezdim…
Heyhat, kazan devrildi, çanak çömlek patladı…
Ancak bir süre sonra bu hayal kırıklığına uğramış olmamdan dolayı hayal kırıklığı hissederken buldum kendimi. Kırk beş senedir şu dünyanın hallerini öğrenemeyişimin hayal kırıklığıydı bu seferki. Burası dünya idi, ne bekliyordum ki!
Gelgelelim bu düşünce de beni tatmin etmedi, bir labirente düştüm.
Sonunda çıkış sandığım bir yol buldum ama hâlâ emin değilim. Yine de yazayım da şuracıkta duradursun: Yaşadığım yahut şahit olduğum değişim ve dönüşümleri yüksek voltajlı kelimelerle, mesela hayal kırıklığı olarak adlandırmamak işe yarayabilir. Ya da hayal kırıklığı yaşamanın da yaşamaya dâhil olduğunu kabullenmek…
Bu tereddüt halini seviyorum, dünyanın halleri ve insanın içi kendilerinden emin olmak için fazla kaypaklar. Bana tereddüdünü söyle, sana kim olduğunu diye bir özdeyiş bile uydurabilirim.
4 Ocak Perşembe,
Gece Past Lives’i izledim, 2023 Kore yapımı. Türkçeye Başka Bir Hayatta diye çevrilmiş. Yönetmeni Celine Song’un ilk uzun metrajlı filmiymiş. Kore asıllı bir Kanada’lı olduğu için bazı film siteleri filmi Kanada yapımı olarak tanıtıyor. Bazı sitelerse filmin çoğu Amerika’da geçtiği için menşeini Amerika gösteriyor.
Aslında böyle olması filmin hikâyesine de uygun. Görünüşte bir aşk filmi gibi duruyor ancak temelinde göçmenlik var, yersiz yurtsuz bir film. Bir şekilde yurdundan ayrılmış insanların yarım kalmışlıklarıyla, kalplerinde açılan oyuklarla ilgileniyor. Sadece onlarla değil, geride bıraktıklarını da kadraja alıyor. Hem gidenleri hem geride kalanları anlatıyor. Zaten hikâye oradan doğuyor.
Film pek çok kimse tarafından geçen yılın en iyi filmi olarak yorumlanmış. Benim de seyrettiğim güzel filmlerden biriydi. Bana Hollywood yöntemleri kullanılmadan da seyircinin kalbinin ele geçirilebileceğini gösterdi bu film. Aksiyon yok, abartılı efektler, çekim hileleri, senaryo cambazlıkları, yıldız oyuncuları yok.
Peki ne var?
Sanat var efenim, sanat. İyi bir senaryo, üst düzey oyunculuklar ve seyirciye saygı. Ajitasyona yer vermiyor, propagandaya veya slogana da. İnsanı anlatıyor, insanlık hallerini. Hikâyenin duygusu, kahramanların çatışması size geçiyor.
Duygulu olmakla duygusal olmanın farklı şeyler olduğu söylenir hani, ben bu filmde ikisinin ayrımını gördüm. Sadece duygulu da değil, duyarlı da bir filmdi izlediğim. Sevdim ben bunu, sanırım tekrar izleyeceğim. Bununla aynı soydan Manchester by the Sea (Yaşamın Kıyısında) hatırladım 2016’dan. O da iyi senaryo ve güçlü oyunculuğa yaslamıştı sırtını. Ayrı sahaların filmleri olmamalarına rağmen ben aynı yere kodladım onları. Sanatın dili ortaktır çünkü…
7 Ocak Pazar,
Bugün kar yağdı. Ben geleli beri Ottawa’da ilk defa karsız bir yılbaşına girdik bu sene. Yılın bu ayında buralarda toprağı görmek şaşırtıcı. Hava sıcaklığı da eksi beşlerin altına bile pek düşmedi henüz. Normalde şimdiye değin eksi yirmi- yirmi beşleri birkaç defa yoklamış olması lazımdı. Bundan pek şikâyetçi sayılmayız ama insan tedirgin oluyor. Kış kışlığını, puşt puştluğunu belli edecek demişler, ben de buna inanırım.
Şehrimizdeki Rideau kanalı geçen sene donmamıştı, bu sene de donacak gibi görünmüyor. Burası dünyanın en uzun kayış pistiymiş, sekiz kilometre. Kayış pisti dediysem öyle dağ kayağı aklınıza gelmesin. Şehrin ortasından geçen donmuş bir nehir. Abartmıyorum, insanlar kayarak işlerine ve okullarına gidiyorlar. Nehrin üstü resmen yürüyüş yoluna dönüyor kışları. Dans edenler, kayanlar, işine veya okuluna gidenler, ışık gösterileri, yarışlar ve yarışmalarla normalde Ottawa’nın kış kalbi orada atıyor. Orada kaymak veya kayanları izlemek için turistler de geliyor şehrimize. Bu yıl bunların hiçbiri yok. Şehir kendini kışa göre hazırlamıştı ama bahtına yaz çıktı. Yaz deyişim atasözüne uydurmak için, kuru ayaz çıktı aslında.
Bunları aklıma hiç getirmeden dışarı çıktım, evin duvarına dayalı kar küreğini elime alıp garaj yolunda geceden beri bekleyen karları kürüdüm. Kar tüy gibi hafifmiş, zor olmadı. Hatta komşu kürümemiş olsa onunkini de kürüyebilirdim, hızımı alamadım. Burada komşuya yapılacak en güzel jestlerden biri onun karını kürümek. Geçen sene bunu yapmıştım, komşum pek memnun kalmıştı.
Elinize sağlık.
“Farı, kalbim, farı da
Kapına yığılacak karları
Kürüyeme ( Kar Kar) Necatigil
Sanki bana demiş üstad 😉
Devamını bekliyoruz Abi
Günlük yazmak, günlük okumak ne güzel. Filmleri not ettim bu arada.
Emegine saglık kardeşim güzel olmuş devamını bekleriz insaallah